18 Aralık 2009 Cuma

Kuşman Bowling Turnuvası




Kuşman Holding'in ilac firmaları arasında düzenledigi, fena halde bowlinge merak sarmamıza neden olan aktivite.Hayatında belki 1 maksimum 2 defa bowling oynamıs insanlar olarak toplandık.Salı gunu yapılacak turnuva icin pazartesi gunu antrenmana gittik :) Butun aksam oynadık,birazıcık ilerleme gosterdik.Sonra salı aksam oldu, turnuva sırasında 2. gruba kaldık yaklasık 45 dk gec baslayacaktı, millet eglenirken biz hala calısıyorduk bi kosede :)


Neyse ki turnuvada rezil olmadık en azından 500 ustu puanlarla 12 takım finale kaldı biz de 400 yaptık 200 lerde olanlar da vardı :)

Daha sonra cok sevdik biz bu isi neredeyse her hafta bir aksam is yerinden arkadaslarla bowling oynamaya gidiyoruz,baya da ilerlemeye başladım aslında triple strike bile yaptım ( 3 defa ustuste butun labutları devirdim yani :))

Neyse , profesyonellestikten sonra da kurumsal yarısmalara katılmak istiyoruz, hadi bakalım :)

10 Aralık 2009 Perşembe

Efes Pilsen Blues Festival

Bir arkadaşımın fazla davetiye var,hadi gelsene demesiyle katıldıgım etkinlik.Sürekli bir blues dinleyicisi degilimdir ama buldum mu dinlerim :) Gayet eglenceli bir aksamdı.Once ray schinnery amcam cıktı, yalnız kovboy gibi sahnede tek basına caldı, güzeldi ama bizi cok costuramadı, daha cok bir aksam yemeginde fonda calan güzel bir müzik tadında kaldı.Daha sonra terry evans ve grubu cıktı.İste onlar süperdi, tombik ve sempatik bir de bascısı vardı ki biz cok sevdik arkadaslarla.Gercekten costurdular bizi.Ve sonrasında Shemekia Copeland.Güzel bir kadın degil ve tombul.Ama harika bir sesi var ve sarkıları da cok güzel.Bize söyledigine göre su an evlenmiş olmalı, ki buna da çok şaştık o kadın evlendiyse vah bizim halimize :)

Buradan sonuc nedir peki : medya sektöründen arkadas edinmek bir gerekliliktir :)
Böylece aktivitelere beles davetiye bulabilir , orada icecekleri bedavaya getirebilirsiniz :)

Nefes - Vatan Sağolsun



Film gösterime gireli ve ben filmi izleyeli çok uzun zaman oldu ama anca yazabiliyorum.Terör sorunu hakkında ülkemizde yapılmış ilk film olması dolayısıyla cok ilgi cekti ki bence hakediyordu.Bir sınır karakolunda askerligini yapan bir avuc genc, en yakın arkadasını bir saldırıda kaybetmis ve bundan cok etkilenmis bir komutan, yazın gelmesini ölümle es deger tutan ve bundan korkan askerler, onların ruh halleri , yaşadıkları , yakınlarıyla konuşmaları, kimisinin vefasız sevgilileri tarafından terkedilmesi, çatışma ve sırasında yaşananlar, sevgilisini bakkal isteyecekmis diye uyuyamayan ve tam telefonda onunla konusacakken vurulan asker..


Cok incitici bir filmdi, biz buralarda rahat rahat uyur ve elimizdekilerden memnun olmazken, bizim icin birileri oralarda ızdırap cekiyor, uyuyamıyor, can cekisiyor, ölüyor ve sadece 45 saniyeligine kahraman oluyorlar..Gercekten cok acı..

A Christmas Carol - Yeni Yıl Şarkısı


Charles Dickens'ın aynı adlı kitabından uyarlanan animasyon film.Ebenezer Scrooge
ve Jacob Marley birbirinden cimri yaşlı adamlardır ve iş ortaklarıdır.Bir gün Marley Noel zamanı ölür.Aradan 7 yıl gecer.O öldükten sonra Scrooge yanına bir katip almıştır ama çok az maaş vermektedir ve para gitmesin diye soğukta çalıştırmaktadır adamı.Scrooge'un bir de yegeni vardır , çok iyi kalpli cömert bir adamdır.Onu Noel'in güzel bir zaman olduguna ve insanların mutlu olması gerektigine inandırmaya calısır ama Scrooge hayatta mutlu olunacak hicbirsey olmadıgına ve Noel'in aptalca bir sey olduguna inanmayı sürdürür.


O gece garip birşey olur ve Marley'in hayaleti Scrooge'a görünür.Her yanında zincirlerle bağlanmış külçeler vardır ve onları sürükleyerek biryerlere gitmek zorundadır.Scrooge'a kendinden ders almasını tembihler ve kendisine 3 hayaletin musallat olacagını söyler.Biri geçmiş Noellerin , biri şimdiki Noel'in digeri de gelecek Noellerin hayaletidir.

Marley'in söylediği gibi ilk önce geçmiş Noellerin hayaleti gelir ve Scrooge'u çocukluguna götürür.Köşesinde oturan yalnız bir cocuktur,hep dışlanmaktadır.Çocuklugunu hatırlayınca Scrooge cok duygulanır.Daha sonra gençlik günlerini,nişanlısını görür.İlk başlarda çok tatlı bir adamdır ama para onu degistirir , bu yüzden nişanlısı da onu terkeder.

Daha sonra bugünün Noel'inin hayaleti gelir.Katibinin ailesini gösterir ona.Birçok çocugu vardır,çok fakirlerdir ve bir çocugu da sakattır.Scrooge o cocuk icin cok üzülür.Katibin karısı Scrooge icin kötü şeyler söyler ama katip ona katılmaz.

O gün de bitince gelecek Noel'in hayaleti gelir ama o Azraildir.Scrooge ondan kacmak icin elinden geleni yapar ama sonunda kendini ölmeden mezarında bulur.Sonrasında uyanır ve bunun bir kabus oldugunu anlar.Cok korkmustur ve gercekleri anlamıstır.O gunden sonra çok iyiliksever,cömert ve Noel'i çok seven bir insan olur.

Konusu basit ama eğlenceli bir hikaye.Ben size bir özet geçtim filmde daha tabi ki birçok olay var.3 boyutlu izledik biz filmi , çok güzeldi.Karlar üstümüze üstümüze yagıyordu sanki..

Kısacası ben filmden cok zevk aldım, size de tavsiye edebilirim..

13 Kasım 2009 Cuma

Alışverişsaati.com Rezilliği

6 ekim gunu tarihi bir hata yapıp alısverissaati.com sitesinden bir adet saat siparis ettim.Cunku arkadaslarımdan methini duymustum.ancak saat bir turlu tedarik edilemedi ve ben bu arada baska bir sitede baska bir saat begenip onu aldım ve bu siparisimi iptal ettirdim.Hemen beni aradılar bizim yuzumuzden mi iptal ettiniz diye sordular yok dedim.Hem de ne kadar inceler diye dusundum.
Neyse ,yaklasık 1 ay sonra kredi kartımı kontrol ederken bir baktım alısverissaati.com taksidi yatmıs! Param iade edilmemis ve ben almadıgım saatin taksitlerini oduyorum! Hemen irtibata gectim isleme alalım dediler (daha almamıslar 1 aydır).bir persembe gunuydu ve pazartesi yatacak dediler tamam dedim.Sonra yatmadı bir daha bir da cumaya kadar bilmemne erteleyip duruyorlar.Defalarca mail attım tenezzul edip dönmüyorlar.Musteri temsilcilerine baglanamıyorsunuz mesguller.Kısacası hala alamadım paramı.Deli oldum artık.1.5 aydır benim paramı kullanıyorlar!!!
Siz siz olun sakın buradan alısveris etmeyin ve esinize dostunuza da tavsiye etmeyin.

Bu arada bana da konu hakkında tavsiyesi olan varsa yazsın.Paramı nasıl kurtarabilecegim konusunda..

Edit: Konustum isleme bugun alınmıs size tekrar telefon acacagız bugun yapıldı diye dediler hala bekliyorum.Yatırmazsanız yasal yollardan hakkımı arayacagım dedim ki bunu yapmayı da dusunuyorum.Hem paramı hem de 1.5 aylık faizimi alıcam kullanıyolar paramı göz göre göre..


Edit 2: 25 kasım itibariyle paramı almıs bulunmaktayım..Hele şükür sonunda...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Gelecek Yazılar

Bu yazı hem bir not alma hem de haberdar etme yazısıdır.Yavas yavas alemlere geri dönmeyi düşünüyorum, bu ara cok faalim yazacak cok seyim var ama yazmaya henuz vakit bulamadım.
O yuzden konu baslıklarımı yazayım en azından sonradan unutmayayım dedim:

- Nefes filmi
- Efes Pilsen Blues Festival
- Kuşman Bowling Turnuvası
- Singin' in the Rain Müzikali
- 2012 filmi

Edit : Alışverişsaati.com 'un yaptıgı terbiyesizlik.Cok sinirlendirdiler beni uzun uzun yazıp kötüleyecegim merak etmeyin..

Aklıma gelen baska seyler oldukca bu listeyi gunceller sonra da yazmaya baslarım artık :)

Gorusmek uzere millet!

21 Ekim 2009 Çarşamba

Başlıksız

Sevgili günlük,

Hasta olmak ne kötü bisi degil mi?İnsan kendini iyi hissettigi anlarda sanki hiç hasta olmayacakmıs gibi geliyor.Simdi de sanki hic iyi olmamısım hep hastaymısım gibi hissediyorum.

Yatmaktan sıkılıp aktivite yapmak istemek ama buna halinin olmaması ve yine o yatakta kalmak zorunda olmak ne kötü.Ama daha da kötüsü yatmaktan baska birseye halin olmadıgı halde mecburen ise gelmek , hasta hasta calısmaya calısmak, bir yandan da hastalıgını insanlara bulastırmaktan korktugun icin cekine cekine öksürügünü tutmaya calısmak ama becerememek.

Sana bi soru ( biz tartısıyoruz da bir türlü cevabını bulamadık) ; grip , nezle ve soguk algınlıgı arasındaki fark nedir? Ne zaman antibiyotik kullanmalı, ne zaman grip ilacı almalı?Soguk algınlıgının da virusten kaynaklandıgı soylense de neden doktorlar antibiyotik veriyor? Yoksa almasak da zaten o surede iyilesecek miyiz?Peki viral bi hastalık oldugu halde Tamiflu (grip ilacı , biraz da sirketimin ilacının reklamını yapayım ;)neden bi ise yaramadı bende?

Neyse günlük icimi döktüm rahatladım,simdi burnumu ceke ceke calısmaya devam edebilirim.Sorularıma bir yanıtın olursa hic cekinme saat kac olursa olsun ara.

Öpüyorum seni gözlerinden.

Her daim hasta,
Özlem.


Edit: Antibiyotikleri üst solunum yolu enfeksiyonları icin veriyorlarmıs , sinuzit gibi mesela.Ondan iyi geliyormus bana..

3 Eylül 2009 Perşembe

Yes Yerine Orrayt Demek Caiz Midir Hocam?



Benimle beraber kaç kişinin aklına Metin Uca diyince Haka dansı yapan Avusturalyalılar geliyor?
Kendisini her sabah okula gitmeden giyinirken izlerdim pek de severdim.O zaman da hükümeti eleştirirdi hala da bişi değişmedi, galiba bu ülkede hep böyle 'döneceez döneceez aynı yere geleceez' ( Cem Karaca'yı özledik ) . İşte bu kitapta da sevgili Metin Uca yine bol bol yurdumdan manzaralar göstermiş bize, esprili bir dilde eleştirilerini sunmuş.Kolayca okunan eğlenceli,aynı zamanda düşündürücü bir kitap yazmış.

Kitabın içinde ayrı ayrı konu başlıkları var.Ben en beğendiğimden bir kesit sunacağım sizlere.
(Not: Gerçek bir olaydan alıntıdır)

Onur Air'in uçağı Erzurum hava alanına inmek üzere alçalmış , iniş takımlarını açmış piste yaklaşmaktadır.Ama o da ne , tam o sırada bir bakarlar ki pistte bakan var! Karşıda yeni açılacak tesisi incelemek için pisti katediyor! Bakanı gören kaptan uçağın burnunu zar zor kaldırır, pistteki devlet hava yollarının escortu da bakanı peşine takıp pistten çıkartmaya uğraşır ve tehlike atlatılır.

Metin Uca'nın konu hakkındaki yorumu : "Tarihte ilk kez, bir sivil havacılık hizmeti bağlı olduğu
bir bakanın piste yanlışlıkla girmesi nedeniyle büyük tehlike atlatıyordu."

Hakikaten enteresan bir hadise.Böyle bir insan nasıl bakan olmuş , bir kediden biraz fazla aklı olsa oraya girmezdi herhalde.Facia atlatılmasa manşetleri bir düşünün "Onur Air'in uçağı pistte bakanı ezdi, yoksa bu bir suikast mi??"

Hay Allahım nasıl bir ülkede yaşıyoruz diyorum ve kitabı size tavsiye ediyorum efendim.

İyi günler dilerim.Esen kalın.



27 Ağustos 2009 Perşembe

The Winner Takes It All


Abba - The Winner Takes It All
envoyé par ABBA. - Clip, interview et concert.



Abba'nın en sevdiğim şarkısı.Milyonlarca kez dinleyebilirim.Mamma Mia adlı müzikalin filmini seyrettikten sonra yine takıldım, çevir çevir dinliyorum.Sizinle de paylaşayım istedim.
Bu arada müzikal de harikaydı.Siz de müzikal türünü seviyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.

Sözlerini de paylaşayım şarkının:

"The Winner Takes It All"

I don't wanna talk
About the things we've gone through
Though it's hurting me
Now it's history
I've played all my cards
And that's what you've done too
Nothing more to say
No more ace to play

The winner takes it all
The loser standing small
Beside the victory
That's her destiny

I was in your arms
Thinking I belonged there
I figured it made sense
Building me a fence
Building me a home
Thinking I'd be strong there
But I was a fool
Playing by the rules

The gods may throw a dice
Their minds as cold as ice
And someone way down here
Loses someone dear
The winner takes it all
The loser has to fall
It's simple and it's plain
Why should I complain.

But tell me does she kiss
Like I used to kiss you?
Does it feel the same
When she calls your name?
Somewhere deep inside
You must know I miss you
But what can I say
Rules must be obeyed

The judges will decide
The likes of me abide
Spectators of the show
Always staying low
The game is on again
A lover or a friend
A big thing or a small
The winner takes it all

I don't wanna talk
If it makes you feel sad
And I understand
You've come to shake my hand
I apologize
If it makes you feel bad
Seeing me so tense
No self-confidence
But you see
The winner takes it all
The winner takes it all...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

İnsan Ne İle Yaşar?


Bu zamana kadar başucu kitaplarına pek inanmazdım.Bir kitabı tekrar tekrar okumak vakit kaybı gelirdi.Ama bu kitap fikrimi değiştirdi.İçinde 6 tane hikaye barındıran kitapla Tolstoy her zamanki gibi harika anlatımıyla insanın ruh dünyasına eğiliyor.Hayat hakkında dersler veriyor.

Kitaba adını veren hikaye İnsan Ne ile Yaşar?

Ayakkabı tamircisi Simon çok fakirdir.Geçen kış karısıyla aynı paltoyu giymek zorunda kalmıştır ve bu sene alacaklarını toplayarak bir deri almak ve yeni bir palto dikmek niyetindedir.
Ancak alacaklarını bir türlü toplayamaz.Karısına ne diyecegini düşünerek eve dönerken manastırın yanında çıplak bir adam görür.Önce gitmeyi düşünür ,başını belaya sokmak istemez.Sonra adama acır,onu evine götürür.Adam hic konusmamaktadır.Sadece Tanrı'nın onu cezalandırdıgını soyler.Evde karısı once bu durumdan hiç hoşlanmaz ancak daha sonra merhamet eder ve ona yemek verir.Yabancı ilk defa Simon'un karısı ona yemek verdiginde gülümser.Simon adama ayakkabıcılıgı ogretir ve adam yanlarında yasamaya baslar.

Aradan 6 yıl gecmistir ve adam cok iyi bir ayakkabıcı olmus,yaptıgı ayakkabıların ünüyle Simon çok kazanmaya başlamıştır.Ancak adam 6 yıl boyunca bir daha hiç gülmemiştir.Bir gün oldukça zengin bir adam 1 yıl boyunca dikişleri açılmayacak ve şekli değişmeyecek bir çizme yaptırmak için çok pahalı bir deri getirir.Yabancı adamı görünce tekrar gülümser.Daha sonra deriden çizme değil terlik yapar.Akşama doğru zengin adamın hizmetçisi gelip efendisinin öldüğünü ve bir çift cenaze terligine ihtiyacları oldugunu soyler.Michael da (yabancı adam, ismi şimdi geldi aklıma :)) terlikleri sarıp verir.

Bu olaydan yıllar sonra yanında birinin ayağı topal olan ikiz kızlar bulunan bir kadın gelir ve ayakkabı yaptırmak ister.Michael kadın ve cocuklarla cok ilgilenir.Annesinin kim oldugunu ve cocugun ayagının neden topal oldugunu sorar.Kadın da cocuklarının anne babasının 3 gun arayla öldüğünü,annenin öldükten sonra cocugun uzerine yuvarlanarak ayagını ezdigini,daha sonra cocuklara acıyarak onları aldıgını ve büyüttügünü anlatır.O anda Michael tekrar gülümser.Daha sonra odayı bir ışık kaplar.

Michael en sonunda sırrını açıklar.Aslında o Tanrı tarafından cezalandırılarak dünyaya 3 sorunun cevabını öğrenmesi için gönderilen bir melektir.Kız çocuklarını yeni doğuran annenin canını almak için gönderilmiş fakat kadının "çocuklarım bensiz yaşayamaz" diye yalvarmasına acıyarak canını almadan geri dönmüştür.Tanrı onu tekrar göndermiştir kadının canını almaya ve 3 sorunun cevabını öğrenip öyle dönmesini söylemiştir.

İlk soru "İnsan içinde ne barındırır?"
Bu sorunun cevabını Simon'un karısı önce onu istemedigi fakat sonra ona yemek verdigi zaman öğrenir.İnsan içinde sevgi barındırmaktadır.

İkinci soru " İnsana neyin bilgisi verilmemiştir?"
Bu sorunun cevabını zengin adam çizme yaptırmaya geldiğinde öğrenmiştir.Adam içeri girdiginde
yanında ölüm meleği arkadaşını görmüş ve onu tanıdıgı için gülümsemiştir.İnsana neye ihtiyacı oldugunun bilgisi verilmemiştir.Adam 1 yıllık bir cizmeye ihtiyacı oldugunu düşünmüştür ancak asıl ihtiyacı bir cenaze terliğidir.

Üçüncü soru "İnsan ne ile Yaşar?"
Bu sorunun cevabını da kızları görünce öğrenir.Kızların annesi canını almamasını çünkü çocuklarının onsuz yaşayamayacagını soylemistir ama böyle olmamıstır.Diger kadın onları evlat edinmiş ,sevgiyle bakıp büyütmüştür.Yani insan sevgiyle yaşamaktadır.

Kitapta buna benzer ders verici,insanı etkileyen 5 hikaye daha var.Dediğim gibi tam bir başucu kitabı.Mutlaka okuyun derim.



14 Ağustos 2009 Cuma

Notre Dame 'ın Kamburu




Yine bir kitap tanıtımıyla karsınızdayım.Sizden ayrı kaldıgım bu uzuun sure icerisinde kitap okumaya ara vermis degilim aslında.Geriye donuk olarak bunları yazmayı dusunuyorum,size anlatmam gereken cok guzel kitaplar okudum..

Gelelim bu gunku kitabımıza..Notre Dame 'ın Kamburu, orijinal adıyla Notre Dame de Paris , benim bir turlu okuyup bitiremedigim klasikler serisinden bir kitap.Kitabın aslında tek bir ana karakteri yok, butun karakterler etrafında esit donuyor, ama adı Quasimodo olan kambur o kadar ilgi cekmis ki kitap bu isimle anılmaya baslamıs.

Karakterleri tanıtayım :

Rahip Claude Frollo: Notre Dame kilisesinin basrahibi, kendini dunyevi islerden soyutlayıp bilime vermistir ve bu sayede kısa surede yukselmistir.

Esmeralda: Guzelligi dillere destan, danslarıyla insanı buyuleyen cingene kızı.

Pierre Gringoire: Sair ve filozof.Bes parasız.Bir tesadüf eseri Esmeralda 'nın kocası olur ancak ona hicbir zaman sahip olamaz.Daha sonra hayatını cingenelerle beraber, onlarla gosterilere cıkarak kazanmaya baslar.

Quasimodo: Kitaba adını veren kambur. 3-4 yaslarındayken Rahip tarafından evlat edinilir ve Notre Dame kilisesinde buyur.Belli bir yastan sonra kilisenin canlarını calmakla memur edilir.

Paquette: Eski bir kaldırım yosması.Esmeralda'nın gercek annesi.Esmeralda'nın bebekken cingeneler tarafından kacırılmasından sonra delirir.Paris'te kadınlar icin yapılmıs bir icazet odasında verilen ekmek ve suyla hayatını gecirir.Esmeralda'dan cingene oldugunu sandıgı icin nefret eder ancak kitabın sonunda kendi kızı oldugunu ogrenir.

Phoebus de Chateaupers : Paris 'li bir suvari alayı.Nisanlı olmasına ragmen cok capkın.Esmeralda ona sonsuz ve aptalca bir askla baglı.

Jehan Frollo: Rahip Claude Frollo'nun annesi ve babasının olumunden sonra bakımını ustune aldıgı ama bir turlu adam edemedigi, universiteli hovarda kardesi.

Cali: Esmeralda 'nın akıllı kecisi.Yaptıgı numaralarla insanları kendine hayran bıraktıran ama bir yandan da Esmeralda'nın buyucu oldugu dusuncesine sebep olan hayvan.


Esmeralda cok guzel bir cingene kızıdır.Sokaklarda dans ederek hayatını kazanmaktadır.
Notre Dame kilisesinin basrahibi Claude Frollo Esmeralda'ya asıktır ve onun icin herseyi tehlikeye atıp ona sahip olmak ister.Fakat Esmeralda Phoebeus ' a asıktır. Ancak Phoebeus sadece Esmeralda 'yı bir eglence olarak gormektedir ve aslında nisanlıdır.Esmeralda'yla bir ask macerası sırasında rahip Phoebeus'u bıcaklar ve herkes Esmeralda'nın onu oldurdugunu dusunur.Sucunu itiraf etmesi icin Esmeralda'ya iskence yapılır o da acıya dayanamadıgı icin sucu kabul eder ve idama mahkum edilir.Ayrıca Phoebeus olmadan yasamanın anlamsız oldugunu dusunmektedir.Phoebeus aslında yasamaktadır ama Esmeralda onun umrunda degildir.Guzel kız tam idam edilecegi sırada, daha once iskence gorurken kendisine su verdigi icin Esmeralda'yı cok seven kambur Quasimodo Esmeralda'yı kiliseye kacırır ve boylece kız kurtulur.Cunku o donemde sucluların kiliseye sıgınma hakkı vardır, ancak meclis kararıyla oradan cıkartılabilir.Daha sonra Esmeralda kilisede yasamaya baslar,Quasimodo ona bakar.Fakat kötü ruhlu rahip bir gece Esmeralda'ya tecavüze yeltenir.Basrahibi efendisi kabul eden Quasimodo ilk defa ona karsı cıkar ve kızı savunur.
İlerleyen zamanda Meclis Esmeralda hakkında tekrar idam kararı cıkarır.Bunu duyan cingeneler kiliseyi basıp onu oradan cıkarıp kurtarmak isterler ama basarılı olamazlar.Daha sonra Pierre ve basrahip kızı kacırır, basrahip Esmeralda'ya onunla olursa onu kurtaracagını yoksa onu ölüme terkedecegini soyler.Esmeralda nefret ettigi rahibin teklifini reddeder cunku o hala Phoebeus u sevmektedir.

Esmeralda idam edilecegi Greve Meydanı'na bırakılır.Meydandaki izbe bir odada yasayan Paquette cingene kız idam edilecegi icin sevinmektedir.Tam o sırada teki Esmeralda'da teki kadında olan bebek patiklerinden Esmeralda'nın kızı oldugunu anlar.Onu odasına alıp saklamaya calısır ancak kralın adamları onu bulur ve idam ederler.Kadın da kızını kurtarmaya calısırken öldürülür.

Yıllar sonra Esmeralda'nın ve onun yanında carpık curpuk iskelete sahip bir insanın kemiklerini bulurlar birbirlerine sarılmıs halde..Bu Esmeralda'yı cok seven Quasimodo'dur..

Kitabı cok begendim, cok guzel bir dili var.Okurken hem Esmeralda'nın aptallıgına sasıyor, biraz sinirleniyor, rahibin bu kadar kötü olmasına inanamıyor, hem de Quasimodo icin uzuluyorsunuz.
Aynı zamanda kitap Orta Çağ hayatını da gözler önüne seriyor.Avrupa'nın o gunlerde ne kadar vahşi bir yer oldugunu, insan hayatının ne kadar önemsiz oldugunu görüyorsunuz.İnsanlar tiyatro izler gibi idam ve işkence izlemekten zevk duyuyorlar.Nasıl olmus da bu insanlar medeniyete ulasmıs hakikaten anlamak zor.

Kısacası, okuyun efendim,sıkılmadan zevkle..Tavsiye ederim..

Öylesine Bir Yazı

Uzun zamandır ugramıyorum buralara,sabahın 6.30 unda kalkıp ise gidiyorum,bu guzel yaz aksamlarında da bilgisayar basında oturup blog yazmak hic isime gelmiyor dogrusu..
E peki neler yapıyorsun madem derseniz,

Ara verdiğim bu uzuuun sure icinde iş degistirdim, yeni işime adaptasyon sureci gecirdim (tek adapte olmam gereken konu sabah erken kalkmaktı aslında,cunku 2 ay staj yaptıgım sirkete girdigim icin pek yabancılık cekmedim..)

Sonra evimi degistirmeye karar verdim,kac haftadır da ev arıyorum, sonunda buldum,her ne kadar tam istedigim gibi meydana cok yakın olmasa da cok guzel bir ev.Bu hafta icinde tasınıyorum..

He bir de en guzel haber, ikiz yegenlerim oldu!! Bir kız bir erkek; Bilge ve Mete. Gerci kendilerini sadece fotograflardan gorebildim cunku hala kuvözdeler malesef 8 aylık dogdukları icin..Ablamın ilk okul zamanlarını hatırlıyorum da onun cocukları olması cok garip geliyor,acaba annem babam ne hissediyordur, bebeginin bebegi oluyor..Ne kadar garip su hayat..

Kısa bir ozet gectim size son birkac ayımdan..Bu ara cok atraksiyonelim anlıycagınız, sakin sessiz bir hayat surmeye basladıgımda eski uretkenligime geri donecegimi umuyorum..Saygılar sevgiler efendim..

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Garanti Bankasından Bedava Eft Yapmak

Sizin de Garanti Bankası'nda bir hesabınız varsa ve eft yapmak istiyorsanız,2.5 ytl lik ücreti ödememek için şu yolu takip edebilirsiniz.
Öncelikle Safari web browser indiriyoruz.bu günlerde 4. versiyonu çıkmış ben onu indirdim.
Sonra settings-> preferences -> advanced 'i acıp 'show develop menu on toolbar' ı işaretliyoruz ve kapatıyoruz.
Daha sonra menu 'de çıkan develop opsiyonunun üzerine geliyoruz ve User Agent ' a tıklıyoruz .Acılan listeden Mobile Safari 1.1.4 iPhone 'u seçiyoruz.Sonra gidip wap.garanti.com.tr adresine giriyor ve bütün işlemlerimizi bedavaya yapıyoruz.(garanti cep bankacılıgından ücret almıyor ve biz de bu yontem sayesinde web browser'ımızı wap browser olarak algılamasını saglıyoruz)

Hadi herkese kolay gelsin!

16 Haziran 2009 Salı

Maskeli Tuxedo

İlk aşkım Maskeli Tuxedo, severek izlediğim Ay Savaşçıları' nın (SailorMoon) bir numaralı karakteri,asıl adı Mamoru Chiba, sıradan bir delikanlı.Ancak ay savaşçısının en zor anlarında gülünü fırlatarak ortaya çıkar, bir anda çozer butun sorunları, gönüllerin kahramanı olur, diziyi izleyen benim gibi ufak(tabi o zamanlar) kızcağızları kendine aşık eder..

Tuxedo'ya aşık olup daha çok şey öğrenmek isteyenler linke tıklasın.Ben sadece hislerimi paylaşmak istedim:)

9 Haziran 2009 Salı

iyi ki dogdum,ne güzel bir bilgisayar mühendisi oldum!



Eveeeet 5 yıllık maraton bitti, bugun bitirme sunumumu yaptım, projemiz basarıyla tamamlandı,
sunumumuz begenildi veeeee artık mezunum!!!!
Bir bilgisayar muhendisi olarak ben de varım bu alemde!!! :)
Cok mutluyum cok,inanamıyorum hala herseyin bittigine,
ve su 22 yıllık omrumde tam 17 yıl okuduğuma!!!!

Veee simdi tabi ki party time!!

24 Mayıs 2009 Pazar

Bilgilendirme

Farkındasınızdır,bir süredir güncelleyemiyorum blogumu.Malesef bitirme,iş vs. derken çok yoğunum,hele bir hayırlısıyla mezun olayım,bol bol yazacağım,sizi yazılara boğacağım, bir sürü konu başlığım var merak etmeyin:))
en kısa zamanda gorusmek uzere..

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Karakter Analizi

Bu aralar ben de Berna'nın blogundan esinlenip (bkz: sol alt köşedeki blog listemde, Not Defteri)
kendime bir karakter testi yaptım.Cok basit bir test,9 tane resimden birini seçiyorsunuz ve sonucu gösteriyor.Benim sonucum bana 100% uyuyor, o yüzden paylaşayım dedim ,siz de bir deneyin:)

Yukarıdaki testte secilen resimler,
bu asagıdaki de benim sonucum:


Yogun istek uzerine linkini de veriyorum ( hay allah unutmusum:)

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Ayşe Kulin - Veda

Bu kitapla tanışmam tamamen tesadüf eseri.İzmit' e gittiğimde bizimkiler yeni bir kitaplık almışlardı,ben de içindekileri incelemeye koyuldum ki bu kitabı gördüm.Artık tarihi roman okumayacağım diyordum kendi kendime , çok fazla okudum zamanında diye.Yine de bir bakayım malum çok popüler neymiş diye düşündüm.Ancak kitabı okumaya başlamamla bitirmem aynı gün içinde gerçekleşti.Bitirme projesine bakmam gerekiyormuş , yok yıllık yazısı yazacakmışım hiçbir şey engelleyemedi beni.Öyle sürükleyici ki kitap,Ayşe Kulin yine yapmış yapacağını dedim.Daha önce Adı:Aylin ve Füreya kitaplarını da aynı beğeniyle okumuştum.




Kitap,Ayşe Kulin'in anneannesinin babası olan,Osmanlı'nın son Maliye Nazırı Ahmet Reşat ve ailesinin yaşadıklarını ,o sıralarda yaşanan olayları es geçmeden,ancak çok da savaş havasıyla insanı boğmadan anlatıyor ve kesinlikle taraf tutmadan gerçekleri sunuyor.Ahmet Reşat, hala padişahına sıkı sıkıya bağlı,ona asla ihanet etmiyor ancak kitabın sonlarına doğru onun da hataları oldugunu görüp, daha önce hiç şans vermediği Kuvay-ı Milliyeci'lere , başını belaya sokmadan duramayan Sarıkamış gazisi, arandığı için evinde sakladığı yeğeni sayesinde yardım etmeye başlıyor.Kitap Kemal'in yurdu kurtarma maceralarını, o günlerde yaşanan olayları , Karakol teşkilatını anlatırken, birden Mehpare çıkıveriyor ortaya, ailenin uzaktan akrabası Çerkez kızı.Kemal Sarıkamış macerasından sonra ciğerlerinden hasta olduğu için özel bakım gerekiyor ve Mehpare Kemal'e gözü gibi bakıyor.Daha sonra Kemal ve Mehpare'nin aşkına tanık oluyorsunuz, evlilikleriyle sonuçlanan ancak Kemal'in ölümüyle yarım kalan..

Ayşe Kulin, savaş ve aşk arasında çok iyi bir denge kurmuş,ne fazla aşka dalıp gerçeklerden uzaklaşmış, ne de fazla macera sunup duyguları unutmuş.Gerçekten çok beğendim kitabı.
Vahdettin'in ülkeyi terketmesi ve Ankara'daki hükümetin yönetimi devralmasıyla sürgüne giden Ahmet Reşat'ın hikayesi gerçekten üzüyor,vatanına bu kadar bağlı ancak padişahına ihanet etmemiş bir adamın hain gösterilerek idam listesine konması, onu Atatürk' e kırgın bırakmış.

Ayşe Kulin, bu konuyu 3 kitaplık bir seri halinde işlemeye karar vermiş, Veda birincisi.İkinci kitabı Umut da çıktı,onu da aldım ancak şu pazartesi günü olan sınavı atlatmalıyım önce.Bu kitapta Bosna'dan göç eden Kulin ailesinin yaşadıklarını ve teyzesi Sabahat ve Aram'ın aşkını işliyormuş yazar.Eminim o da bir solukta bitecek.

Kitap hakkında daha fazlasını merak edenlere bunları okumalarını tavsiye ederim (Ayşe Kulin röportajları)

1 Mayıs 2009 Cuma

Humpty Dumpty



Az önceki yazımda da bahsetmiştim kendisinden, ancak ayrıntılı olarak bahsetme gereği duydum.Hepiniz biliyorsunuzdur Humpty Dumpty'yi.Duvarda oturan yumurta.Ben de bilirdim ne olduğunu ama açıkçası tam da nereden geldiğini bilmiyordum.Bir İngiliz çocuk tekerlemesiymiş aslı,şöyle ki:

Humpty Dumpty sat on a wall,
Humpty Dumpty had a great fall.
All the king's horses,
And all the king's men,
Couldn't put Humpty together again.

Lewis Carrol, Through The Looking Glass kitabında es geçmemiş Humpty Dumpty'yi onu canlandırmış, sinir küpü bir yumurta haline getirmiş, Alice'i haşlayıp duruyor.E ben de olsam incecik duvarın üstünde düşerim korkusuyla sinirli olurdum sanırım.

Alice Humpty Dumpty'nin yanından ayrılacağı zaman,Humpty Dumpty bir daha görürse onu hatırlamayacağını , tıpkı diğer insanlar gibi olduğunu söylüyor, Alice de yüzünden ayırt edebileceğini söyleyince Humpty Dumpty'nin yorumu şu oluyor:
" That's what I just complain of.Your face is the same as everybody has- the two eyes , so nose in the middle ,mouth under.It's always the same.Now if you had the two eyes on the same side of the nose ,for instance - or the mouth at the top - that would be some help" 

Humpty Dumpty ayrıca, kelimelere istediği gibi mana veriyor,kimisini birleştirip tek kelime haline getiriyor ve konuyla ilgili şu yorumu yapıyor: 
"when i use a word, it means just what i choose it to mean, neither more nor less."

Travis grubu da Humpty Dumpty'yi çok sevenlerden sanırım.Onun üzerine bir aşk şarkısı bile yazmışlar, adı da Humpty Dumpty Love Song.Sözlerini de yazayım size hem de Türkçe açıklamalı:

The Humpty Dumpty Love Song - Travis

All of the king`s horses and all of the king`s men.
Kralın bütün atları ve bütün adamları

Couldn`t pull my heart back together again.
Kalbimi tekrar bir araya getiremeyecekler

All of the physicians and mathematicians too.
Bütün fizikçiler ve matematikçiler de

Failed to stop my heart from breaking in two.
Kalbinin ikiye bölünmesini engelleyemdiler

`Cos all I need is you, I just need you.
Çünkü ihtiyacım olan sensin ,sadece sana ihtiyacım var

Yeah you got the glue so I`m gonna give my heart to you.
Evet yapıştırıcın var öyleyse kalbimi sana vereceğim

I had a premonition, a movie in my mind,
Bir önsezi ve film var aklımda

Confirming my suspicions of what I would find.
Ne bulacağıma dair şüphelerimi doğrulayan

It followed me to L.A., down to Mexico,
Beni L.A ya kadar takip etti, Meksikadan aşağıya

Came in through the back door at the start of the show.
Şovun başladığı anda arka kapıdan geldi

Still all I need is you, I just need you.
Hala ihtiyacım olan her şey sensin, sadece sana ihtiyacım var

Yeah you got the glue so I`m gonna give my heart to you.
Evet yapıştırıcın var öyleyse kalbimi sana vereceğim

Oh was a perfect day. Oh in a perfect way, you know,
Oh mükemmel bir gündü, oh mükemmel bir yolda, biliyorsun

something had go, you left me high, you left me low.
Bazı şeyler gitti,beni yüksekte bıraktın, beni alçakta bıraktın

Now as I lie in pieces, and wait for your return,
Şimdi paramparaç yatarken, ve dönmeni beklerken

The sun upon my forehead it burns baby burns baby burns.
Güneş alnımda yanıyor bebeğim, yanıyor bebeğim, yanıyor

An eye on all my horses, you`ve slept with all my men.
Bir göz bütün atlarımın üzerinde, benim bütün adamlarımla yattın.

I`m never gonna get it again. Still all I need is you,
Onu tekrar asla almayacağım, hala ihtiyacım olan her şey sensin

I just need you, I just need you. Yeah you got the glue,
Sadece sana ihtiyacım var, sadece sana ihtiyacım var, evet yapıştırıcın var

So I`m gonna give my heart to you. Yeah you got the glue
Öyleyse kalbimi sana vereceğim, evet yapıştırıcın var

And there`s nothing I can do. Yeah you got the glue
Ve benim yapabileceğim hiçbir şey yok evet yapıştırıcın var

So I`m gonna give my heart to you.
Öyleyse kalbimi sana verceğim

Not:Şarkıyı dinlemek isteyenler yan taraftaki playlistte bulabilirler;)




29 Nisan 2009 Çarşamba

Through The Looking Glass







Alice's Adventures in Wonderland ' den sonra Through The Looking Glass ile devam edeceğimden bahsetmiştim.Bu kitapta bu sefer kızımız Alice soğuk bir kış gecesi koltuğunda oturur , kedisiyle dertleşir ve onunla satranç oynamayı hayal ederken, birden aynanın arkasındaki evi merak eder.Evin odası, kendi oturduğu odayla tamamen aynıdır ancak, gerçekten bir şömine var mıdır orada da , çünkü şöminenin arkası görünmemektedir aynada.Alice, aynanın yanına gider ve birden kendini diğer tarafta bulur , bu dünyada herşey ters yaşanmaktadır, bir yere gitmek istiyorsan onun tersi tarafına yürümelisindir, hafızalar da ters işler, henüz yaşanmamış olayları hatırlayabilirsin.Satranç taşları canlıdır, ve evin bahçesi bir satranç tahtası şeklindedir.Alice bu bahçede ilerleyerek Kraliçe olmayı hedeflemektedir en son hamlede.Yol üzerinde bir çok macera yaşar, enteresan karakterlerle karşılaşır.







Bu karakterlerden enteresan bulduklarımı size anlatacağım.İlki tweedledum ve tweedelde.Bunlar şişman iki kardeş,biri ne derse diğeri "contrariwise" diyerek onay verir.Biri diğerinin yeni çıngırağını kırdı diye kavga etmeye anlaşırlar, kitapta "agree to have a battle " diye geçiyor.Aslında karakterler bir tekerlemeden yola çıkılarak yaratılmış ve bu tekerlemede anlatılan olaylar yaşanıyor kitabın onlara ait bölümünde.Önce yukarıda bahsettiğim gibi kavgaya tutuşuyorlar, sonra canavarvari bir horozun geldiğini görünce korkudan kavgalarını unutuyorlar.
Tekerleme şu şekilde:








Tweedledum and Tweedledee
Agreed to have a battle;
For Tweedledum said Tweedledee
Had spoiled his nice new rattle.
Just then flew down a monstrous crow,
As black as a tar-barrel;
Which frightened both the heroes so,
They quite forgot their quarrel




İkinci karakterimiz Humpty Dumpty, yani duvarda oturan yumurta.Bu karakter de çok ünlü bir tekerlemeden geliyor.Humpty Dumpty kelimelerle oynayarak ya da birkaç kelimeyi birleştirerek enteresan kelimeler türetiyor.Örneğin;
- "brillig" means four o'clock in the afternoon- the time when you start broiling things for dinner.
- "wabe " is the grass-plot around the sundial,because it goes a long way before it and a long way behind it.





Sonrasında,Alice kızımız yolunda ilerlerken The King'le karşılaşıyor (biz de Şah'a denk geliyor satranç taşı olarak) .Kral Alice'e Elçilerinden birini görüp görmediğini soruyor. (The Messengers, biri Haigha , ilk kitaptaki March Hare karakteri, diğeri Hatta , ilk kitaptaki Hatter, ancak konu olarak herhangi bir bağları yok.) Kralla Alice arasında şöyle bir konuşma geçiyor:

Alice - 'I see nobody on the road'
The King -' I only wish I had such eyes.To be able to see Nobody! And at that distance too!'






En son paylaşmak istediğim karakter Şövalye (The Knight). Öyle beceriksiz bir şövalye ki sürekli at üstünden düşüyor ve Alice onu düzeltmek zorunda kalıyor, ve sürekli saçma sapan şeyler icat ettiğini iddia ediyor.Şövalye Alice'e bir şarkı söylemek istiyor ancak şarkının adı konusunda bir türlü anlaşamıyorlar şöyle ki:

The Knight- 'The name of the song is called Haddocks' Eyes
Alice- 'That's the name of the song , isn't it?'
The Knight- 'No , you don't understand.That's what the name is called.The name really is The Aged Aged Man.
Alice-'That's what the song is called?'
The Knight- ' No, that's quite another thing!The song is called Ways and Means but that's only what it's called ,you know!'
Alice- 'Well, what is the song ,then?
The Knight- 'The song really is A-sitting On A Gate'

Her iki kitapta da daha anlatılacak çok fazla karakter ve enteresan diyalog var,yalnız ben size en çok hoşuma gidenleri aktardım.Gerisini öğrenmek için tavsiyem ikisini de orjinal dilinde okumanız.İki kitap da gayet başarılıydı ancak tabi ki Alice's Adventures in Wonderland çok daha güzeldi,belki de ben sıkılmaya başlamıştım çünkü gözüm sıradaki kitaba takılmaktaydı o sıralar..



Google'a inanmak


Gecen gun, siteme google'dan gelen ziyaretcilerin kullandıgı anahtar kelimelere baktım.En populeri possesivprononomen olmus, sanırım almancaya yogun bir talep var. 2. en cok ziyaretci ceken konu ise aida operası.Bunun nedenini de bu konuda Türkçe kaynakların az olmasına bağlıyorum ben.

Tamam çok güzel, bunlar gayet mantıklı ama merak ediyorum , hangi biriniz google ' daki arama çubuğuna " güvercini doğduktan iki saatte büyüten hormon" yazmıştır veya yazmayı aklından geçirmiştir acaba? Sana sesleniyorum ziyaretçi ne yapacaksın bu hormonu, yazık değil mi canım güvercinlere ? Nedir bu seri üretim tutkusu böyle? Tavukların hormonla kısa sürede büyütülmesi gerçeğine alışmıştık ama güvercinlerin de aynı muameleye maruz kaldığını, ( hele ki 2 saat gibi bir sürede!) hiç duymamıştım, yazık günah vallahi..

23 Nisan 2009 Perşembe

Boleyn Kızı



Bugün,Boleyn Kızı'nın filmini izledim.Kitabı okumamış biri olarak film iyi sayılabilirdi,Natalie Portman ve Scarlett Johansson tabi ki filme ayrı bir renk katıyordu, ayrıca Eric Bana da çok beğendiğim aktörlerdendir.Filmi izledikten sonra kitabı da okumaya karar verdim, konu ilgimi çekti.

Filmdeki en düzgün karakterler kraliçe ve kızların anneleriydi.Neredeyse bütün erkekler, güç  ve ihtiras yüzünden bütün ahlaki değerleri yıkacak işler yaptılar( Gregory ' yi bu kategoriye katmıyorum, yazık oldu çocuğa ) .Baba kızlarını pazarladı, birbirine düşmelerine göz yumdu, Mary ' nin kocası konsey üyeliği için karısını krala verdi, hele o dayı yok  mu , ne kadar pislik bir insanmış öyle, kendi ihtirasları için 3 yeğenini de harcadı.Zaten krala söyleyecek laf yok, çok uçkuru düşük bir insanmış, tam 6 tane karısı varmış ve onları da ya boşamış ya idam ettirmiş.

Ancak, filmde de dikkat ettim,dünyanın her yerinde kadınlar hakir görülüyor, erkek çocuklar kızlardan üstün tutuluyor, oralarda da kadınlar kızları olduğu için ağlıyor.Ancak o beğenmedikleri kızlar , dünyanın düzenini değiştiriyor ,örneğin İngiltere'nin Katolik Kilisesinden ayrılmasına sebep oluyor.

Fırsatını bulduğum ilk an kitabı okuyup, filmle kitabın da karşılaştırmasını yaparım.Ancak sanırım, filmde bir çok detay atlanmış , çünkü hikayeyi bilmeyen biri olarak ben anlamakta zorluk çektim izlerken , e şimdi noldu , kimin eli kimin cebinde, kim bu kadın vs.. gibi sorular belirdi sürekli aklımda..Anlayabiliyorum tabi ki, kocaman bir kitaptan insanları sıkmayacak uzunlukta bir film çıkarmak çok zor ancak, önümüzde bir Yüzüklerin Efendisi örneği varken, beklentileri de çok düşürmemek gerek sanırım..


Alice's Adventures In Wonderland


Linguistic ders kitabını okurken çok fazla bahsinin geçmesi nedeniyle merak ettiğim , alıp okuduğum kitap.Aslında Türkçesini her çocuk gibi ben de okumuş , çizgi filmlerini izlemiştim.Ancak , linguistic kitabındaki alıntılarda benim dikkatimi çeken kelime oyunlarıydı ve sonra kitabın aslında tamamen bunlardan oluştuğunu farkettim.Türkçe'ye çevrilince tabi ki bunlar yok oluyor, ve kitabı orjinal dilinden okumayanlar onu sadece, Alice adlı kızın Harikalar Diyarı'nda başına gelen enteresan olayları barındıran bir çocuk kitabı olarak değerlendiriyorlar.
Bana kalırsa kitap kesinlikle korkunç bir zeka ürünü ve yazarı zaten bir matematikçi.Bu kitabı orjinal dilinde kesinlikle okumanızı öneririm.Ben elimden bırakamadım.




Size kitapta en beğendiğim bir kaç bölümünü anlatayım:






Alice kendi gözyaşlarından oluşan havuzda yüzerken bir fareyle karşılaşır.Sonra fareden kendi hikayesini anlatmasını ister.Fare ona cevap olarak " mine is a long and sad tale " diye cevap verir.Alice 'in tepkisi ise "it ' s a long tail , certainly but why do you call it sad? " olur.Ve sonrasında fare kendi hikayesini anlatırken, Alice bunun aslında yandaki gibi fare kuyruğu biçiminde bir şiir olduğunu düşünür.









Bir diğerinde Alice, The Dutchess yani Düşes ile konuşmaktadır.Düşes, her söylediği cümlenin sonunda "and the moral of that is.. " şeklinde bir açıklama getirmektedir.Konuşmanın bir kısmında hardalın bir mineral olduğuna , ve madenden çıkarıldığına karar verirler ve yakınlarda büyük bir hardal madeni olduğunu söyler düşes ve ekler ; "there is a large mustard mine near here .And the moral of that is- the more there is of mine, the less there is of yours"








Daha sonra Alice Mock Turtle 'la karşı karşıya gelir.Mock Turtle ona deniz altındaki okulundan bahsetmeye başlar.Derslerin ilk gün 10 saat , sonra 9, sonra 8.. şeklinde olduğunu söyler ve Alice bu duruma şaşırınca şöyle der; "That's the reason they're called lessons, they lessen day by day."

Yine Mock Turtle okulda gördüğü dersleri anlatmaktadır.Derslerin isimleri şu şekildedir:

- Reeling and Writhing
- Aritmetic - Ambition, Distraction, Uglification and Derision
(Burada uglify kelimesinin beautify kelimesinin zıttı olduğunu iddia eder Mock Turtle ki İngilizce'de uglification diye bir kelime yoktur.)
- Mystery, ancient and modern
- Drawling , Streching and Fainting in Coils
- Classical, Laughing and Grief







Kitabın sonlarına doğru, Kral ( yani iskambil kağıtlarının kralı ) , masanın üstündeki tartları kimin çaldığı hakkındaki davayı yürütürken, tanık olarak çağrılan Hatter ' a başındaki şapkayı çıkarmasını emreder.Hatter da hayır yapamam benim değil der ve kral o zaman çalıntı der.Hatter'ın cevabı şu olur; "I keep them to sell, I 've none of my own, I'm a hatter" . (Açıkçası ben bu cümleye kadar, Hatter'ın adının buradan geldiğini anlamamıştım.)





Kitap hakkında size biraz fikir vermek istedim.Ben çok beğendim ve bu fantastik dünyaya girip, birazcık olsun gerçek hayatı unutmak çok iyi geldi.Lewis Carroll'ın Alice'in hikayesine devam ettiği "Through The Looking Glass" adlı kitabıyla devam edeceğim.Okuduğumda onunla ilgili yorumlarımı da iletirim..

19 Nisan 2009 Pazar

Ziyaretçi Sayısı ve Queen Arasındaki İlişki

Queen hakkındaki yazımı henüz yollamıştım ki 1'den yukarı pek çıkmayan # online göstergesi birden 5 ' e ve dakika sonra da 8 ' e fırladı.Hali hazırda 7 görünüyor.
Bunu queen' e mi yormalıyım bilemedim , ama bu anı ölümsüzleştirmek istedim.

İşte bu ilk an:

Bu da ikincisi:



Vay be queen sen nelere kadirsin!!!









Queen - We Will Rock You



Çocukluğumda çok büyük iz bırakmış bir queen şarkısı.Ben yaklaşık 4-5 yaşlarındaydım daha okula gitmiyordum.Benim yaşıtım bir de arkadaşım vardı, bizim evin önündeki salıncakta bütün gün ayakta iki kişi sallanırken, bir yandan da bunu söylemeye çalışırdık.Sözlerini bizden yaşça büyük olan , ve o zamanlar yanılmıyorsam lise çağlarını yaşamakta olan kuzenden öğrenmiştik (öğrenmekten ne kasdettiğimi tahmin edebilirsiniz sanırım). Çok eğlenirdik bu şarkıyı söylemeye çalışırken ,ellerimizi önce iki kere dizlerimize sonra da birbirine vurarak ritm tutardık.Vay be ne günlerdi.

Bu şarkıyı hala çok severim ben, arada dinler eski günlere dönerim.

Sözlerini de yazayım madem bu kadar bahsettim :


We Will Rock You

Queen

Buddy you're a boy make a big noise
Playin' in the street gonna be a big man some day
You got mud on yo' face
You big disgrace
Kickin' your can all over the place
Singin'

'We will we will rock you
We will we will rock you'

Buddy you're a young man hard man
Shoutin' in the street gonna take on the
world some day
You got blood on yo' face
You big disgrace
Wavin' your banner all over the place

'We will we will rock you'
Singin'
'We will we will rock you'

Buddy you're an old man poor man
Pleadin' with your eyes gonna make you some peace some
day
You got mud on your face
You big disgrace
Somebody better put you back into your place

'We will we will rock you'
Singin'
'We will we will rock you'
Everybody
'We will we will rock you'
'We will we will rock you'
Alright


Not:Dinlemek isteyenler sol taraftaki playlistte bulabilirler şarkıyı..

18 Nisan 2009 Cumartesi

Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini


Uyarı: Filmi izlemeyenler bu yazıyı okuyunca bana kızmasınlar, bol bol spoiler içermektedir!!

Dün kitabını çok çok beğenerek okuduğum Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini adlı filmi izledim .
Filmin de kitap gibi güzel olacağını ummuştum ama açıkçası tam bir hüsrandı.Tamam, kitaptan uyarlama yapmak gerçekten zor, her detayı çekmeye çalışsanız film bitmez ama bu kadar da atlanmaz ve değiştirilmez ki..


Kitabı okurken çok önemli bulduğum ve beni etkileyen bir çok detay filmde yoktu.
Mesela Carlo'nun hikayesinden hiç bahsedilmiyordu.Carlo aslında bir eşcinsel ve orduya da sevecek birini bulmak ümidiyle katılıyor ve Francesco'ya aşık oluyor.Ancak Francesco ölüyor ve Carlo daha sonra Corelli'ye aşık oluyor ve kurşuna dizilme sırasında bu yüzden kendini Corelli'ye siper ediyor.


Tamam kabul, cinsellik öğeleri prim yapıyor, ancak kitapta Corelli ve Pelegia hiç bir zaman beraber olmuyorlar.Neden her filme illa böyle sahneler koyarlar,savaş sırasında geçen bir filmde sevişme sahnesi olmazsa daha mı az güzel olur.Bence kitap gayet güzeldi o haliyle..

Sonra, Corelli'nin vurulmasından sonraki dönemler hiç anlatılmamış,ki bu çok uzun bir dönem kitapta.Hiç hareket etmeden yatması gerekiyor uzun süre, ve vücudunda bu yüzden yaralar bile çıkıyor.Bir gün Alman askerleri gelip evi arıyorlar ve Corelli'yi mecburen o halde mahzene saklıyorlar.Şöyle bir gösterip geçmişler, ne olduğu bile anlaşılmıyor.Kitapta asıl anlatılan savaş sırasında ve sonrasında insanların çektikleri,Almanların zulmü, kıtlık günleri.Ama sanki savaş bitince herşey bir anda güllük gülistanlık olmuş gibi gösteriliyor filmde..

Dahası, filmde depremde yıkılan evlerinin enkazından babası kendi kendine çıkıyor,
ancak orjinal metinde baba orada ölüyor, ki bence bu çok acıklıydı.

Sonrasında Pelegia doktorluk eğitimi filan da almıyor, Allah aşkına bit kadar bi adada ne arasın doktorluk eğitimi alınacak bir okul?

Filmde Corelli birkaç yıl sonra Pelegia 'nın şarkısının olduğu bir plak yolluyor önce daha sonra da babanın mektubu üzerine geliyor ve bu savaştan 7 yıl sonrasına tekabül ediyor.Ancak kitapta bu
da böyle değil.Corelli bir gün geri dönüyor ancak Pelegia ' yı kucagında bir bebekle görüyor ( Pelegia'nın bulup büyüttüğü kız ) ,onun evlendiğini sanıyor ve yaşlanana kadar da bir daha dönmüyor.Yıllar sonra tekrar dönüyor, ancak o zaman birleşebiliyorlar ki bu hiç de filmdeki gibi 7 yıl sonra değil, artık ikisi de iyice yaşlanmış oluyorlar.

Sonuç olarak, kitabın orjinalinden bu kadar saptırılması ve çok önemli detayların atlanarak
kitabın sadece bir aşk hikayesi haline dönüştürülmesi hiç hoşuma gitmedi.


Ayrıca, neden Kefalonya gibi bir adada, insanlar kendi aralarında bile aksanlı bir İngilizce konuşsunlar? Bari o kısımları orjinal diliyle çekselermiş ve altyazıyla verselermiş, çok saçma olmuş bence..

Amma da kötüledim filmi.Ama siz kitabı mutlaka okuyun, benim favorilerim arasındadır,
kesinlikle tavsiye ederim..

Son olarak emeğe saygı:

Kitap / Film Adı: Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini (Captain Corelli's Mandolin)
Yazar:Louis de Bernieres
Yönetmen: John Madden
Oyuncular:Penelope Cruz, Nicolas Cage, John Hurt, Christian Bale






17 Nisan 2009 Cuma

Gorki - Çocukluğum



Hayatımda okuduğum(aslında bitirmeyi başaramadığım) en iç karartıcı kitap.
Bir insan evladının böyle bir çocukluk geçirmiş olduğunu düşünmek çok üzücü.Kahramanımız babası ve yeni doğan kardeşi aynı gün ölünce annesiyle dedesinin yanına yerleşir.Daha sonra
da annesiyle hiçbir bağı kalmaz, çünkü anne onunla ilgilenmeyi reddeder.Dedesi çok acımasız, sevgi yoksunu bir insandır ve en ufak hareketinde onu cezalandırarak korkunç şekilde dövmektedir,öyle ki günlerce yataktan kalkamamaktadır. İki dayısı sürekli birbiriyle
miras yüzünden didişir, bunlar çok kötü insanlardır, bir tanesi karısını döverek öldürmüştür.Evde dede ve babanenin kapı önünde bulup yetiştirdikleri,Tziganok adında bir de genç bulunmaktadır.Tziganok çok iyi bir çocuktur ve kahramanımız dayak yerken ,onun yediği
dayağın şiddetini azaltmak için kollarını sopanın altına uzatıp,kendini siper eder her defasında.Evdeki en iyi insan babanedir, çok dindardır, her daim çocuğun yanındadır, onu eğlendirmek için elinden geleni yapar.Evdeki fiziksel şartlar da çok kötüdür,



çocuklar böceklerle oyun oynamayı alışkanlık haline getirmişlerdir.

Bir gün dayısının ölen karısının mezarının başına konacak devasa hacı taşırken
Tziganok ,hacın altında kalarak ölür.Bunun üzerine dayısının yorumu ,"
ben taşısaydım ben altında kalacaktım, ucuz kurtuldum " olur.
Bir kaç gün sonra da diğer dayısının karısı doğum sırasında ölür.

Anlayacağınız kitap o kadar iç karartıcı, ve o kadar insanlıktan yoksun karakterleri barındırıyor ki daha fazla dayanamadım , bıraktım.Açıkcası yazarımız icin de gercekten cok üzüldüm, böyle bir cocukluk geciren bir insanın, hayatının ileri donemlerinde bunalıma girip intihara tesebbus
etmesine hiç şaşırmamalı..

16 Nisan 2009 Perşembe

Ergenekon'a Farklı Bir Bakış

Daha fazla yoruma gerek yok sanırım:)

14 Nisan 2009 Salı

Update Panel'de Response.Write( ) Hatası

Eger siz de asp.net 'te update panelle calısıyor ve Response.Write( ) satırında yukarıdaki gibi bir hatayla karsılasıyorsanız, sorununuzun cözümü bende.
Bu hata benim karsıma update butonuna bastıktan sonra popup penceresini kapatmaya calısırken cıktı.Sorunu cözmek icin yapılması gereken

butona basıldıgında sayfanın bir kere refresh edilmesini saglamak.Bunun icin update panel'in özelliklerine geliyoruz.Triggers Collection' a yeni bir trigger eklemek icin tıklıyoruz ve karsımıza cıkan ekranda alttaki add butonunun sagındaki oka tıklayarak PostBackTrigger'ı seçiyoruz.Daha sonra sağ tarafta Behaviour'un altındaki ControlID' ye butonumuzun id'sini yazıp ok diyoruz.Böylece sorunumuz çözülüyor.Simdi her butona tıkladıgımızda sayfanın refresh edilmesi saglanacak ve biz Response.Write( ) hatası almayacagız :)

5 Nisan 2009 Pazar

Descartes'ın İnsan Davranışları Üzerine Görüşleri


Öğrenme üzerine yapılan çalışmalara teorik yaklaşımlar köklerini Rene Descartes'ten almaktadır.Descartes'tan önce çoğunlukla insan davranışlarının tamamiyle bilinçli niyet (conscious intent) ve özgür irade (free will) ile belirlendiği düşünülürdü.Descartes, insan doğasına bu bakışa itiraz etti çünkü insanların yaptığı çoğu şeyin dışsal uyarıcılara verilen otomatik tepkiler olduğunu farketti.Diğer yandan, özgür irade ve bilinçli kontrol düşüncesini tamamiyle terketmedi.Sonuç olarak,insan davranışları hakkında Kartezyen İkicilik (Cartesian dualism) olarak bilinen dualistik bir görüş geliştirdi.

Kartezyen dualizme göre insan davranışları ikiye ayrılır: istemli ve istemsiz. Descartes , istemsiz davranışın harici uyarıcılara karşı otomatik tepkilerden oluştuğunu ve refleks adı verilen özel bir mekanizmayla sağlandığını iddia etti.Buna karşılık,istemli davranışlar, harici uyarıcılar tarafından tetiklemeyi gerektirmiyordu ve kişinin belirli bir şekilde davranmak üzere bilinçli niyetiyle oluşmaktaydı.

Descartes'a göre duyumsal girdiler, tepki çıktısı ile yansıtılmaktaydı ( reflection ).Dolayısıyla Descartes istemsiz hareketi refleks olarak adlandırdı.

Descartes , insandışı hayvanların özgür iradesinin olmadığını ve istemli , bilinçli davranamadığını düşünmekteydi.Özgür irade ve istemli davranışları sadece insana has davranışlar olarak değerlendirmekteydi.

Zihin,daha önceleri fiziksel olmayan bir varlık olarak değerlendirilmekteydi.Descartes,zihnin fiziksel bedene beyindeki epifiz bezi (pineal gland) sayesinde bağlandığına inanmaktaydı.Bu bağlantı sayesinde,zihin istemsiz davranışları algılayabilmekte ve kayıtlarını tutabilmekteydi.Bu mekanizma sayesinde,zihin istemli davranışları da başlatabilmekteydi.İstemli davranışlar, zihin tarafından başlatılabildiği için, harici bir uyarıcıdan bağımsız olarak oluşabilmekteydi.

Descartes,ayrıca zihnin doğuştan gelen bazı fikirleri barındırdığını düşünmekteydi.Örneğin, bütün insanların Tanrı konsepti, kişilik konsepti ve geometrinin temel zihinsel aksiyomları (iki noktadan arasındaki en kısa uzunluğun bir doğru olduğu gibi) ile doğduğuna inanmaktaydı.

Descartes refleks hakkındaki bütün inançlarında hata yapmıştı.Duyu organlarından gelen his mesajlarının beyne giderken ve beyinden gelen motor mesajlarının kaslara giderken aynı sinirleri kullandığını düşünmüştü.Aynı zamanda, sinirlerinin içi boş tüpler olduğunu ve nöral taşımanın can ruhları ( animal spirits) adı verilen gazlar sayesinde olduğuna inanıyordu.Bu can ruhları, epifiz bezi tarafından salgılanmaktaydı, nöral tüpler içinde aktığına kabul ediliyordu ve kaslara girerek, şişip hareket etmelerini sağlıyordu.Son olarak,Descartes'a göre bütün reflekssel hareketler doğuştan gelmekteydi ve sinir sisteminin anatomisiyle sınırlıydı.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Nejat Uygur





Malum bu sıralar en önemli gündem maddesi seçimler.Benim de aklıma Nejat Uygur'un Zamsalak adlı kabaresi geldi,çok güzel işlemişti bu konuyu,yerlere yatmıştık yine her zamanki gibi. Bu arada Nejat Uygur , benim çok sevdiğim bir komedyendir,bu işin ustasıdır."Cılbırcın","Halıya basma laaan!" replikleri onunla özdeşleşmiştir.Benim favorim Zamsalak'tır kabareleri arasında.

Bu da Nejat Uygur hakkında bilgi: Öğretmen bir annenin ve subay bir babanın üç oğlundan ortancası olan Uygur, Kilis doğumludur. Kilis'li sanatçı İsmail Dümbüllü tarafından keşfedilmiş ve meşhur edilmiştir.
Eğitimini Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde tamamladı. İlkokulu Siirt, Ezine ve İntepe'de okudu ve bu dönemde tiyatroya müsamerelerle başladı. Sarıyer, Çanakkale ve Manisa'da ortaokulu tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi'ninHeykel Bölümü'ne girdi ama mezun olamadı. 1943 yılında Sarıyer Halkevi'nde başladığı boksla beraber spora karşı ilgisi arttı.
Atletizm ve su topu yanısıra iyi bir atbinicisidir.[1] 1952 yılında Necla Uygur ile hayatını birleştirdi. Tiyatroya profesyonel olarak 1949 yılında "Nejat Uygur Tiyatrosu" ile adım attı. Nejat Uygur, düşündüğü ilk mesleğin tiyatro olmadığını belirtti.Gençlik yıllarında Amerika'ya ulaşmak isteğiyle gemici oldu.
13 yıl süren Anadolu turneleri sürecinde sırasıyla Süheyl, Süha, Ahmet, Kemal ve Behzat adlı beş erkek çocukları dünyaya geldi. Süheyl ve Behzat babalarının deyimiyle "armut ağacının dibine düştüler" ve tiyatrocu oldular. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.
Uygur, 10 Eylül 2007'de beyin damarlarında oluşan bir tıkanıklık nedeniyle vücudun sol tarafında kısmi felç geçirdi. Sağlık durumuna ilişkin yapılan basın toplantısında Uygur'un sol kolunu hareket ettiremediği, yüzünde kayma olduğu, bacağında biraz hareket olduğu, konuşmasının ise düzgün olduğu ifade edildi..Oğulları Süheyl ve Behzat Uygur son açıklamalarında Nejat Uygur'un artık geçmişiyle yaşadığını söylemişlerdir.
Kaynak : Vikipedia

Not: Secimle ilgili kısım videonun 4. dakikasından sonradır.