26 Kasım 2010 Cuma

Prensesin Uykusu



Babam ve Oğlum filmini 3 defa izlemiş biri olarak, sırf Çağan Irmak yapımı olduğu için konusu hakkında hiçbir şey bilmeden gitim bu filme.Bir önceki seansın çıkışını beklerken Redd müziklerini tanıdım ve o zaman anladım Presensesin Uykusu adının Redd'in çok sevdiğim bir şarkısından geldiğini. 

Filmin ana karakteri yetimhanede büyümüş bir kütüphane görevlisi olan Aziz.Bir ayağı topal ve yüzü sürekli güler vaziyette.Filmin başında bu ne acaba deli mi bu adam diyorsunuz , filmdeki karakterler gibi ama sonra anlıyorsunuz Aziz'in yüzünün böyle olduğunu.

Aziz yetimhanedeki en yakın arkadaşıyla aynı evde yaşamaktadır.Bir gün evlerinin üst katına Seçil adında bir kuaför ve küçük kızı taşınır.Aziz Seçil'den çok hoşlanır ama Seçil başından çok şey geçmiş bir kadın olarak herkese güvensizdir ve Aziz'i tersler.Bir gün Seçil'in belalısı evi basar , kavga sırasında Gizem düşer ve komaya girer. Aziz, Gizem'i ve Seçil'i hiç yalnız bırakmaz.Gizem'in yeni eve taşındıktan sonra tutmaya başladığı günlüğünde yazan üç tane dileği vardır , kendini bunları gerçekleştirmeye adar ve Gizem'in uykuda olduğu sürede deftere yazmayı sürdürür.

Filmin başları sanki biraz sıkıcı gibiydi , hep böyle mi gidecek derken Genco Erkal'ın sahneye çıkışıyla acayip tatlı bir hikayeye dönüştü.Görsel efektler ve geçmişi anlatırken kullanılan çizgi filmcikler çok güzeldi.Ve tabi ki Redd sever biri olarak film müzikleri benim çok hoşuma gitti.Gerçi hikayenin bu kadar Redd'e dayalı olması biraz sırıtmıştı ama yine de genel olarak tatlı, güzel vakit geçirten bir film, tavsiye edebilirim.

14 Kasım 2010 Pazar

parisenne :)



Şu anda sizlere Paris'ten sesleniyorum :) 9 gunluk bayram tatilini Fransa'da değerlendiriyorum.Şehre gelişim cok olaylı oldu, şu an valizim yanımda yok çünkü Türk hava yolları kaybetti ama bugun getirecekler, dun gecenin üçünde Paris sokaklarında elimde bir battaniyeyle gezmekteydim , üstümde bir montum bile yok valizde kaldı ama cok sükür ki bana mont verecek arkadaslarım var :))

Anlatacak çok maceram olacak gibi , şimdilik hoşçakalın ! :))

11 Kasım 2010 Perşembe

Calogero - Pomme C






Pomme C (Elma C ) Calogero' nun internet aşkları üzerine çok tatlı bir şarkısı.
Sözleri ve çevirisi de şu şekilde: 

J'ai son image /Bende resmi var
J'ai son email / Bende emaili var
Son coeur au bout du clavier / Kalbi klavyenin sonunda

J'ai son visage / Bende yüzü var
Et l'envie d'elle / Ve onu arzuluyorum
Sans jamais l'avoir touche / Daha ona hiç dokunmamışken

Dois je sauver ? / Kaydetmeli miyim ?
Ou bien abandonner ? / Yoksa vazgeçmeli miyim ?

Pomme, c'est un homme et une femme / Elma ,  bir adam ve bir kadın
Et c'est tout un programme / Ve bu hepsi hepsi bir program
Un ciel artificiel / Yapay bir gökyüzü
Pomme, qui m'allume et qui me quitte / Elma , beni heyecanlandıran ve terkeden
On s'aime trop vite / Birbirimizi çok hızlı sevdik
Nos vies c'est le virtuel / Hayatlarımız sanal

Elle m'ecrit / Bana yazıyor
Mais mon ecran / ama ekranım
formate les sentiments / duyguları biçimlendiriyor

Mais j'imagine qu'une machine / ama düşünüyorum bir makine
Ne peut que faire semblant / sadece mış gibi yapabilir
Ma déesse Elle / Benim tanrıçam O
N'est pas vraiment réelle / Aslında gerçek değil

Pomme, c'est un homme et une femme / Elma , bir adam ve bir kadın
Et c'est tout un programme / ve hepsi hepsi bir program
Un ciel artificiel / yapay bir gökyüzü
Pomme, qui m'allume et qui me quitte / Elma, beni heycanlandıran ve terkeden
 On s'aime trop vite / birbirimiz çok hızlı sevdik
C'est le vi-c'est le virtuel. / Bu sanal

Un peu d'amour, copié-collé / Birazcık aşk, kopyalanmış,yapıştırılmış
Un peu d'amour, pomme c /birazcık aşk, elma c
Un peu d'amour téléchargé / Birazcık aşk, indirilmiş
Un peu d'amour a sauver a sauver./Birazcık aşk, kaydetmek için,kaydetmek için
Mais l'amour n'est pas virtuel./ Ama aşk sanal değil

Pomme, c'est un homme et une femme / Elma , bir adam ve bir kadın
Et c'est tout un programme / Ve hepsi hepsi bir program
Un ciel artificiel / Yapay bir gökyüzü
Pomme, qui m'allume et qui me quitte
On s'aime trop vite / birbirimiz çok hızlı sevdik
C'est le vi-c'est le virtuel. / Bu sanal

Dois je sauver / Kaydetmeli miyim ?
ou bien dois je abandonner ? Yoksa vazgeçmeli miyim ?

10 Kasım 2010 Çarşamba

Calogero


Bundan yıllar önce, sanırım ben ortaokuldayken , Fransızca bir şarkı vardı çok popüler , çok hoşuma gitmişti ve hayret demiştim Fransızlar bu kadar güzel müzikler yapabiliyor muymuş.Şarkının adı da "Face a la mer" idi, bir tek o kısmını anlayabiliyordum (anlamını bilmesem de dilime dolayabilmiştim.) Geçenlerde Calogero'yu dinlemeye başlayınca farkettim ki çok sevdiğim bu şarkı onunmuş.Ve dahası Teoman'ın Çoban Yıldızı, Sertab Erener'in bugünlerde çok dönen şarkısı Bir Damla Gözlerimde Calogero cover'larıymış (aslında bunu öğrenmek biraz hayal kırıklığı yaratmadı da değil.)

Dinledikçe müziğine hayran kaldım Calogero'nun. Zaten kendisi Fransa'nın da en çok sevilen şarkıcılarından biriymiş.Her şarkısı kendini dinletse de tavsiye etmeden geçemeyeceğim şarkıları şunlar: 

Favorim Face a la mer (Denize Karşı ) : http://fizy.com/#s/1mdjgm
İkinci en sevdiğim şarkısı Pomme C ( Elma C ) : http://fizy.com/#s/1m5fm5
Danser Encore ( Tekrar dansetmek - Teoman'ın çoban yıldızı şarkısının aslı ) : http://fizy.com/#s/16jvfi
Si Seulement Je Pouvais Lui Manque (Sadece beni özlemesini sağlayabilseydim) - Sertab'ın Bir Damla Gözlerimde şarkısının aslı ) : http://fizy.com/#s/1ludm3
Ve Je Vis Ou Tu M'as Laisse ( Beni terkettiğin yerde yaşıyorum ) :  http://fizy.com/#s/1lxpwy

Daha öyle güzel şarkıları var ki , ben beş taneyle duruyorum ama siz diğerlerini de keşfedin derim.

9 Kasım 2010 Salı

It's Complicated


Jane ve Jake , Jake'in sadakatsizliği yüzünden 10 yıl önce boşanmıştır. Jake daha sonra Jane'i aldattığı genç ve güzel Agnes ile evlenmiştir ama bu evlilik hiç de iyi gitmemektedir.Agnes'in başka birinden Pedro adında yaramaz mı yaramaz bir de oğlu vardır.

Jane ve Jake üç çocuklarından biri olan Luke'un mezuniyeti için gittikleri New York'ta tesadüf eseri aynı otelde kalırlar ve akşam beraber yedikleri yemek sonrası sarhoşken beraber olurlar ve aslında hala birbirlerini sevdiklerini anlarlar.Ama ortada bir yanlışlık vardır , şimdi de ikisi Agnes'i aldatmaktadırlar !

Jake'in ısrarlarına ve hislerine yenik düşen Jane bu ilişkiye hayır diyemez ama bir yanda da evini yaptırdığı mimar Adam vardır. O da yeni boşanmış çok tatlı bir adamdır ve çok güzel vakit geçirmektedirler beraber.
Filmin devamında Jane'in Adam ve Jake arasında gelgitleri , Jake 'in Jane'i tekrar elde etmek için çabaları çok tatlı bir şekilde sunulmuş.

Meryl Streep'in sıcacık gülüşleri ve Alec Baldwin'in çapkın bakışlarıyla film harika vakit geçirtiyor, bazen gülmekten yerlere yatırıyor.Ve film boyunca harika bir aşçı olan Jane'in yaptığı yemekler ve tatlıları görünce ağzınız sulanıyor! Tavsiyem bu filmi izlerken yanınızda tatlı bir şeyler bulundurmanız çünkü mutlaka canınız çekiyor.

Sonuç olarak Jane'in yaptığı kruvasanlar kadar tatlı bu filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim ! 

4 Kasım 2010 Perşembe

Debout Sur Le Zinc





Debout Sur Le Zinc ( Standing At The Bar - Türkçesi barda dikilirken gibi bir şey olsa gerek, biraz komik geliyor kulağa) , Fransız bir grup.Geleneksek Fransız ve İrlanda müziğinden etkilenen müzikleri daha çok gipsy jazz, tango, vals gibi dans salonu müzikleri kategorisinde görülüyor.Grup ise kendini aslen İrlandalı bir folk topluluğu olan bir rock grubu olarak tanımlıyor.Fransız ve İrlanda ezgilerini çok seven bir insan olarak yaptıkları müzik benim gerçekten hoşuma gitti.

Grubun en beğendiğim üç şarkısını size dinletmek istiyorum şimdi : 

Les Mots D'Amour ( Aşk kelimeleri ) : http://fizy.com/#s/1mjhb7
Elle (O, yani She) : http://fizy.com/#s/1mjhbb

ve

Le Marin de Douce( Kara Sakini ) : http://fizy.com/#s/1m5rs1

Grup hakkında daha çok bilgi isteyenler için resmi web siteleri : http://www.dslz.org/

3 Kasım 2010 Çarşamba

Tryo - Serre Moi



Serre Moi (Sar Beni) Tryo'nun çok hoşuma giden şarkılarından biri.Çok uğraştım ama çevirmeyi başardım sonunda.Çok zor oldu , itiraf ediyorum bir Fransız'ın yaptığı İngilizce bir çeviriden de yardım aldım.Ama onun söylediğine göre onun için bile çok zor olmuş şarkının sözlerini anlamak! 

Buyrun sözler burada:

Embrasse moi dessus bord / Öp beni fazlasıyla
Viens mon ange, retracer le ciel / Gel benim meleğim, gökyüzünü anlat
J'irai crucifier ton corps, / Bedenini çarmıha gereceğim
Pourrais-je depunaiser tes ailes ? / Kanatlarını çıkarabilecek miyim ?

Embrasser, te mordre en même temps / Seni öpmek ve ısırmak aynı anda
Enfoncer mes ongles dans ton dos brulant / Tırnaklarımı yanan sırtına geçirmek
Te supplier de me revenir et tout faire /  Bana geri dönmen için sana yalvarmak ve herşeyi yapmak
ô tout pour te voir partir et viens! / Hepsi seni giderken görmek için ve gel !

Emmene moi là bas / Beni oraya götür
Donne moi la main / Bana elini ver
Que je ne la prenne pas / ki tutamayayım
Ecorche mes ailes / Kanatlarımı yak
Envole moi / Uçur beni
Et laisse toi tranquille a la fois / Ve sakin kal aynı zamanda
Mille fois entrelacons nous /  Binlerce defa sarılalım
Et lassons nous meme en dessous / Hatta yoralım birbirimizi gizli gizli
Serre moi encore serre moi /Sar beni tekrar sar beni
Jusqu'a etouffer de toi / Ta ki ben boğulana kadar

Il y a des salauds / Bazı pislikler var
Qui pillent le coeur des femmes / Kadınların kalbini yağmalayan
Et des femmes qui n'savent plus trop / ve kadınlar artık bilmiyorlar
D'ou l'amour tire son charme / Aşkın cazibesini nerden aldığını
Papillons de fleurs en fleurs / Kelebekler çiçekten çiçeğe
D'amour en amour de coeur / Bir aşktan bir aşkına
Ce qui n'ont qu'une etoile /  Tek bir yıldızı olan bir kalbin
Ou ceux qui brulent leur voiles / Veya yelkenlerini yakanların

J'aime tes larmes quand tu aime / Gözyaşlarını seviyorum sen sevdiğinde
Ta sueur,  le sang,  rendons nous amants / Terin, kan bizi sevgili yapıyor
Qui se passionne, qui se saigne / tutkuları olan, birbiri için kanayan
J'aime quand mon ecorché est vivant / Benim hassas sevgilimin canlı olmasını seviyorum
Je ne donne pas long feu / Yaktığım ışık uzun sürmeyecek
A nos tragédies, à nos adieux  / Trajedilerimizle , elvedalarımızla
Reviens moi, reviens moi / Bana geri dön, bana geri dön
Tu partira mieux comme ça /  Böyle daha iyi ayrılırsın

A force de se tordre, /  Acıdan kıvranarak
On en finirai par se mordre / Birbirimizi ısırarak son buluyoruz
A quoi bon se reconstruire, /  Neden herşeyi baştan inşa edelim
Quand on est adepte du pire / Herşeyin en kötüsünü seviyorken
Malgré nous, Malgré nous,/ Kendimize rağmen, kendimize rağmen
A quoi bon se sentir plus grand / Neden kendimizi olduğumuzdan büyük hissedelim
Que nos, deux grains de folie dans le vent / Biz, rüzgarda uçan iki çılgınlık tanesi
deux ames brulantes deux enfants / İki yanan ruh, iki çocuk

Serre moi encore serre moi /Sar beni tekrar sar beni
Jusqu'a etouffer de toi / Ta ki ben boğulana kadar



Dublin - 1




Gezmeyi çok çok seven bir insan olarak bundan sonra yaptığım gezileri de sizlerle paylaşmak istedim.İlk yazmak istediğim yer ise Dublin oldu.İş vesilesiyle gittiğim ilk yurtdışı seyahatim.Dublin'de 9 gün geçirdim tek başıma , ufak bir şehir olduğu için ve yalnız olduğum için sıkıldığım anlar olmadı değil ama genel olarak çok çok güzel bir geziydi diyebilirim.





Dublin ortasından nehir geçen bir şehir, Liffey nehri şehri kuzey ve güney olarak ayırmakta.Kuzey kısmı evlerin daha yoğun olduğu bir bölge.Güney ise daha hareketli.






Kuzey tarafının en büyük caddesi O'Connell Street.Dümdüz güneye doğru inen cadde O'Connell köprüsüyle şehrin merkezi diyebileceğimiz Grafton Street'e bağlanıyor.









Henry Street ise O'Connell Street'i dik kesen, birçok dükkanı barındıran bir alışveriş cenneti.Güneye göre buradaki fiyatlar daha uygun.Bu caddenin O'Connell caddesiyle kesiştiği yerde bir de The Spire adı verilen metal bir direk var yandaki ve üstteki resimlerde de görebileceğiniz.Ne estetiği var , anlamı nedir bilemiyorum ama şehrin sakinleri arasında da çok dalga konusu olduğunu ve bir sürü isim yakıştırıldığını duydum kendisine.








Güney yönüne doğru ilerliyoruz.O'Connell köprüsünü ( ya da yaklaşık 100 mt de bir var olan herhangi bir köprüyü ) kullanarak şehrin merkezine iniyoruz.Dublin'in simgesi Trinitiy College, Belediye binası (City Hall) ,şehrin en büyük kilisesi Christ Church, Dublin kalesi, Grafton Street , şehrin eğlence merkezi Temple Bar ve tabi ki İrlandalıların gururu Guiness'in yapıldığı Brewery bu tarafta.  Bu arada tabelaların üstündeki küçük harfli yazılar İrlandaca (Irish).Her tabeladaki yazının ülkedeki %10 gibi bir populasyonun konuştuğu dildeki karşılığı mevcut.




Ve işte burası da Grafton Street. Bizim İstiklal Caddemiz gibi yalnız daha kısa.Her adım başında ya gösteri yapan birini ya bir müzisyeni ya da resim yapan bir ressamı görüyorsunuz. Yandaki adam da saatlerce bu şekilde dikildi mesela, sanki rüzgara karşı yürür gibi.Çok hareketli bir cadde, birçok dükkan var ama burası çok pahalı. Gençlerin ve turistlerin bol bol bulunduğu bir mekan yani bir anlamda Dublin'in piyasası.O soğukta ben mont, atkı, bere gezerken minnacık etekleri ve tişörtleriyle gezen birçok kız vardı.Sıcakkanlı insanlar anlayacağınız :)




Burası da Dublin'in pek meşhur üniversitesi Trinity College.Book of Kells adında kocaman bir kütüphanesi var .Ben gelmeden birkaç ay önce The Cranberries burada konser vermiş.Bunu duyunca çok üzülmüştüm çünkü grup yıllardır ayrıydı , denk gelse çok muhteşem olabilirdi kendi anavatanlarında en sevdiğim grubu dinlemek.Neyse ki sonra İstanbul'a geldiler de dünya gözüyle görmüş olduk kendilerini.






Burası da St Stephen's Green adlı kocaman bir park.Tam Grafton Street'in bitiminde, benim kaldığım otelin de tam karşısında :) Açıkçası şehrin merkezinde böyle nefes alınabilecek yemyeşil bir yeri görünce çok özenmiştim.İrlandalı babalar çocuklarını alıp burada gezmeye çıkarıyorlar. Bir yandan arkadaşlarıyla muhabbet ederken bir yandan bebek arabası sürüyorlar!






Dublin gezimiz henüz bitmedi , daha anlatacak çok şeyim var ama tek bir yazıya sığdıramayacağım sanırım.Bir sonraki yazımda şehirde yaşamı ve eğlence hayatını anlatmayı düşünüyorum.Şimdilik hoşçakalın :)  (Bu arada fotoğraflarda 2007 yazdığına bakmayın 2010 çekimdir hepsi, makinenin ayarı bozukmuş ve ben farketmemişim sadece :)