30 Ekim 2010 Cumartesi

Annem ve Hayatın Anlamı



Annem ve hayatın anlamı, Dr. Irvin Yalom' un psikoterapi öykülerinden oluşan kitabı.Irvin Yalom,
Rus kökenli Yahudi asıllı ABD'li bir psikiterapist.En bilinen eseri Nietsche Ağladığında.
Bu kitabı yıllar önce ben de okumuş ve beğenmiştim , bu yüzden Annem ve Hayatın Anlamı kitabını
görünce de ilgimi çekti ve okumak istedim.

Kitap altı bölümden oluşuyor. ilk bölüm "Annem ve hayatın anlamı".Bu bölümde yazar kendi annesiyle olan
kötü ilişkisini, hayatı boyunca annesine duyduğu nefreti ve annesinin ölümünden sonra onu rüyalarında  görmeye başlamasını, kendi yorumuyla onla olan hesaplaşmasını anlatıyor.

İkinci bölüm "Paula'yla yolculuklar". Paula ölmek üzere olan bir kanser hastasıdır, ama artık kaderiyle barışmıştır.Çok dindar bir insandır ve bu hastalıgın kendisine başka ölmek üzere olan hastalara destek vermek için gönderildiğine inanmaktadır.Bu bölümde Paula'nın canla başla başkaları için yaptığı çalışmalar, Dr. Irv ile beraber kurdukları çalışma grubunun başarıları , Dr ile Paula'nın başlarda mükemmel olan fakat sonra bozulan ilişkileri anlatılmakta.

Üçüncü bölüm ise "güneyli rahatlığı": Paula'yla yaptıkları çalışmanın üzerinden yıllar geçmiştir, Dr
su anda bir grup terapisi yönetmektedir ve aynı zamanda 2 genç terapiste de eğitim vermektedir.
Bu bölüm daha çok gruptaki hastalarla yaşanan diyaloglar,seanslar, ve en çok da sürekli verici olan
bu yüzden başkalarından alması gereken hiçbir şey olmadığını düşünen Magnolia'nın etrafında
dönmekte.Magnolia Dr u en çok zorlayan hasta olur çünkü grup tedavisinin motivasyonu hastaların
paylaşımıdır, kimseden alacak birşeyi olmayan birinin grup tedavisinde ilerlemesi mümkün değildir.

Dördüncü bölüm "Yas terapisinde yedi ileri ders": Bu bölümde hasta kendisi de bir doktor olan Irene'dir.Gençliğinde abisini kaybetmiştir, sonrasında ard arda birçok kayıp daha yaşamıştır.En son kocası Jack'i de beyin tümöründen kaybettikten sonra hayata tekrar karışmayı reddetmekte ve hayatına giren bütün erkeklerin ölüme mahkum olduğunu düşünmektedir.Kitabın en uzun ve detaylı bölümü burası.Dr'un Irene'le başa çıkmak için geliştirdiği stratejiler, hataları ve yıllar süren seanslardan sonra Irene'in iyileşmesi..

Beşinci bölüm "Çifte Açıklama". Bu ve bir sonraki bölümde Dr.Ernest Lash adındaki bir psikoterapistin yaşadıklarını okuyoruz.Hastası Myrna adında başarılı bir kadındır ama erkeklerle arası hiç iyi değildir.Onunla olan seansları çok zor geçmektedir çünkü Myrna hiç katılımcı değildir ve sürekli seans parasının çokluğundan ve daha bir çok şeyden dolayı doktora sızlanmaktadır.Her seans sonrası doktor ona dinlemesi için seansın ses kayıtlarını verir.Bir gün doktor kasedi ona vermeyi unutur ve sonra arayıp gelip almasını ister.Fakat kasedin üstüne Myrna hakkında kendi yorumlarını da kaydettiğini unutmuştur.Myrna bunları dinler,ve daha sonrasında seansların gidişatı tamamen değişir çünkü Myrna'nın artık en büyük amacı bu bilgiler sayesinde doktoru köşeye sıkıştırmaktır.

Altıncı bölüm Macar Kedinin Laneti. Dr Ernest Lash'in bu sefer Harston adlı bir hastası vardır ama seanslar
pek iyi geçmemekte.Hasta seansları bırakmak istediğini söylerken doktorun ısrarı sonucu başından geçen çok enteresan bir olayı anlatır.Yaşadığı tek gecelik bir ilişkiyi ve o gece gördüğü bir kabus yüzünden yaşadığı panik atağı ve sonrasında kadına hiçbir şey söylemeden evden kaçışını anlatır.Dr ise herhangi bir sebep gösterilmeden terkedilen kadın için üzülür.Hastasının ağzından onun hakkında bilgiler alır ve gider kadınla tanışır, sonra onunla beraber olur ve aynı kabusu o da görür.Aslında kadın lanetlidir ve lanetin kaynağı da bir kedidir.Daha sonra doktor kediyle bir seans yapar ve onu laneti kaldırması konusunda ikna etmeye çalışır.Bu bölüm biraz masalsı ancak kitabın en sürükleyici bölümü.

Eğer siz de benim gibi psikolojiye ilgi duyuyorsanız okumaktan zevk alacağınız bir kitap.
Psikoterapi teknikleri, seansların gidişatı ve sorulan sorular, psikoterapistlerin seanslar sırasında akıllarından geçenler,diğer psikoterapistlerle yaptıkları tartışmalar..
Bu arada bana çok enteresan gelen bir detay : Seanslar sırasında hastanın gördüğü rüyalardan çok fazla faydalanılıyor,Dr. Irvin'in Paula'yla yaptığı bir seansta, Paula rüyasında evinin daha önce varlığını
bilmediği odaları olduğunu keşfettiğini anlatıyor ve doktor bunu kişinin kendisini keşfetmesi olarak yorumluyor ki bu benim sık sık gördüğüm bir rüya.


27 Ekim 2010 Çarşamba

Bedensiz Kadın



Taksim Küçük Sahne'de sergilenen oyun, Mate Matisic adlı Hırvat bir yazarın kaleminden çıkmış. Bosna savaşı sırasında tecavüze uğrayan ve kocası öldürülen ve daha sonra fahişe olan bir kadın, savaştan sonra kanser olan ve vicdan azabını hafifletmek için kadınla evlenmek isteyen eski bir asker, suçlarının ortaya çıkmasından korktukları için arkadaşlarını intihara zorlayan diğer askerler, bütün bu olanların yanlış olduğunu bilmesine rağmen kadın lehine mahkemede tanıklık etmeyi reddeden ve kendince Tanrı'nın onları kurtarması için dua etmeye devam eden askerin annesi...

Oyun, savaş sırasında yaşanan iğrençlikleri göz önüne seriyor. İnsanların fırsatını bulunca kötülük yapmaya ne kadar hazır olduklarını görünce inanamıyorsunuz , dahası da bu kötülükleri devam ettirmekte ve gizlemek için daha kötü şeyler yapmakta hiç sakınca görmüyorlar. Ve iyi olduklarını iddia eden insanlar da haksızlığa uğrayanların hakkını savunacaklarına duaların arkasına sığınıyor ve kötülüğe ortak oluyorlar.

İlk 15-20 dakikası fahişe ve eski asker arasındaki cinsellik ağırlıklı diyaloglarla geçiyor oyunun ve bu hep böyle mi geçecek diyorsunuz, ta ki sahneye bir diğer asker girene kadar.Oyunun gidişatı o andan itibaren değişiyor, güzelleşiyor.Fırsatını bulduğunuzda izlemenizi tavsiye ederim, bence görülmesi gereken bir oyun.

26 Ekim 2010 Salı

Tryo


Tryo, Fransızca sözlü unplugged reggae müzik yapan bir grup.Grup 3 Fransız gitarist (Cyril Celestiné , Christophe Petit ve Manu Eveno) ve bir Güney Amerikalı perküsyonistten (Daniel Bravo) oluşuyor.Fransa'da yarı politik aynı zamanda eğlenceli şarkı sözleri sebebiyle ünlü bir grupmuş.Ben ilk olarak "Desole Pour Hier Soir" adlı çok eğlenceli şarkılarıyla tanıdım kendilerini.Daha sonra başka şarkılarını da dinledim , hepsini çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim ama bayağı sevdiğim birkaç şarkısı var. Takip etmeye değer bir grup olarak gördüm kendilerini.

Size de sevdiğim birkaç şarkısını tavsiye edeceğim, daha sonra "desole pour hier soir " (dün akşam için özür dilerim) şarkılarını da detaylı olarak işlemeyi düşünüyorum :) 

Desole Pour Hier Soir: http://fizy.com/#s/1ludom

Si La Vie M'a Mis La (Doğu ezgileriyle dolu bir şarkı , ben çok sevdim.)  :  http://fizy.com/#s/1pq7ov

France Telecom : http://fizy.com/#s/1mtiv1

25 Ekim 2010 Pazartesi

Kronik Öksürük ve Yanlış Tedavi


Yıllardır her kış tekrar eden ve havaların düzelmesiyle kendi kendine son bulan bir öksürükten muzdaribim. Kullanmadığım ilaç , antibiyotik , öksürük şurubu kalmamıştır.Ancak geçen sene şirket doktorumuz bunun alerjik olduğunu keşfetti ve ben alerji ilaçları sayesinde ilk defa öksürüksüz bir kış geçirdim.Bu sene tekrar başladı ve bu sefer alerji ilaçları da fayda etmedi, çünkü bu sefer sebep reflüydü, boğazımı tahriş eden asit öksürmeme sebep oluyordu.

Hürriyet'te Çigdem İşler'in bugünkü yazısı işte bu kronik öksürükle ve öksürük şurupları ve antibiyotiklerin yanlış kullanımıyla ilgili.Buyrun siz de okuyun bilinçlenin :)


Solunum hastalıklarının büyük bir kısmını kronik hastalıklar oluşturuyor. Astım gibi alerjik kökenli hastalıklar, KOAH denilen hastalık, uyku ile oluşan solunum bozuklukları ve nedeni bilinmeyen bazı akciğer hastalıkları... Bir de sigara alışkanlığı nedeniyle ya da grip sonrasında ortaya çıkan ve bazen aylarca sürebilen kronik öksürük hastalığı var.

Kronik öksürük göğüs hastalıklarında en sık karşılaşıyan semptomlardan biri. Uzmanlar sık yineleyen öksürüklerde tanıyı koyarken altta yatan astım gibi olası bir solunum yolu alerjisi, tüberküloz ya da bağışıklık bozukluğu aranması gerektiğine dikkat çekiyor. Ancak Türkiye’de kronik öksürüğü olan kişilerde ciddi olarak bir tanı problemi ortaya çıkıyor. Kronik öksürük toplumda ciddiye alınmıyor, kişi sigara da içiyorsa, bu sigara alışkanlığına bağlanıyor, hastalık olarak algılanmıyor.

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Can Öztürk, kronik öksürükle ilgili olarak hekimlerin bakış açısında da yanlış değerlendirmeler olduğunu dikkati çekiyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği'nin bu yıl 32'ncisi yapılan Ulusal Kongresi'ndeydik. Türkiye'nin önemli üniversitelerinden 9 bilim insanının bir araya gelerek kurduğu ve ana amacı toplumsal ve mesleki araştırmaları destekleyerek Türk halkının akciğer sağlığını korumak olan dernek, bu yıl 40'ncı yılını kutluyor


Kongrede yaklaşık bin 500 kişinin izleme ve katılma fırsatı bulduğu paneller, konferanslar ve karşıt görüş toplantıları, 2010 yılının Dünya Akciğer Sağlığı yılı ilan edilmiş olması sebebiyle de daha ilgi çekici oldu.

Yılda 30 bin kişi akciğer kanserine yakalanıyor

Dünya genelinde ölümlerin yaklaşık yüzde 20'si akciğer hastalıklarına bağlı olarak oluşuyor. Yılda 4 milyon kişi KOAH olarak bilinen kronik akciğer rahatsızlığı yüzünden, 3 milyon kişi pnömoniden (zatürre), 2 milyon kişi ise akciğer kanserinden yaşama veda ediyor.

Türkiye'de yılda 30 bin kişinin akciğer kanserine yakalandığını düşünürsek rakamlar çok ürkütücü. Üstelik uzmanların 2025 yılında akciğer hastalıklarına bağlı ölümlerin, erkeklerde 4.3 kat, kadınlarda da 2.8 kat artacağı yönündeki tahminleri de konunun önemini bir kez daha vurguluyor.

Bu alanda yapılan çalışmalar ise gerçekten çok çarpıcı. Tedavi yöntemlerinde umut veren gelişmeler yaşanıyor. Ancak mutlaka sigarayı bırakmak şart. Akciğer kanseri ve KOAH ile mücadele kuşkusuz çok önemli ancak dikkat çekilmesi gereken bir başka konu daha var ki özellikle Türk toplumunun önemli bir sorunu, o da kronik öksürük.

Türkler neden çok öksürüyor

Basın toplantısından sonra Dernek Başkanı Prof. Dr. Can Öztürk'e soruyorum, Türklerin öksürüğü neden hiç geçmiyor?

- Maalesef hem toplumda hem de bazı hekimlerimizin bakış açısında yanlış değerlendirme var. Bugün haftalardır, aylardır öksüren insanlar, bir öksürük şurubuyla - ki biliyorsunuz bu şuruplar reçetesiz temin edilebiliyor- çözüm arıyor. Oysa grip sonrası, 15 günü geçen her öksürük gribin etkisiyle oluşmuş bir bronş aşırı duyarlılığı hastalığı. Muhakkak tedavi edilmesi gerekir. Edilmezse bu 3 ay da sürebilir 6 ay da. Hatta astıma dönebilir.

Kronik öksürük astım hastalığının belirtisi o zaman...


- Astım hastalığının tek belirtisidir kronik öksürük. Biraz alerjik altyapısı olan başka alerjik sorunu olan kişilerde tekrarlayan veya uzun süredir geçmeyen öksürükler varsa bunun astıma bağlı olması çok yüksektir. Astıma yönelik tedavi başladığı zaman 2 3 gün içinde aylardır çektiği öksürük sıkıntısı ortadan kalkabiliyor.


Oysa bir gerçek var ki toplum olarak astım teşhisi konulmasından korkuyoruz. İnsanlar astım olabileceğini düşünmüyor. Prof. Dr. Can Öztürk de aynı şeyi ifade ediyor, astımın öksürükle seyredebileceğini kimsenin bilmediğini söylüyor.
Peki nasıl tedavilecek kronik öksürük vakaları?

- Kronik öksürük vakalarında birkaç neden var. Reflü mesela çok sık görülen hastalıklardan biri. Midenin içeriği yemekten sonra yemek borusuna doğru yukarıya kaçıyor. Reflüsü olan kişilerde de kronik öksürük çok oluyor. Kronik öksürük hastası değerlendirilirken astım ve reflü muhakkak dikkate alınmalı. Ancak çoğu zaman bir antibiyotik veriliyor hastaya, hiç gereksiz yere antibiyotik yüklenmiş oluyor, zaten öksürüğü de düzelmiyor. Azalır gibi oluyor ama sonra tekrar devam ediyor kaldığı yerden. 

Antibiyotik tedavisi faydasız, öksürük şurupları da var. Ama çoğu öksürük şurubunun geçici çözümler sunduğunu görüyoruz. 

- Öksürük şurupları maalesef çok yanlış ve yaygın kullanılıyor. Sanılıyor ki bu şuruplar bir tedavi aracı. Öksürük şuruplarının hiçbir tedavi edici özelliği yoktur. Ancak şu vardır: İçindeki bazı uyuşturucu maddeler nedeniyle o an öksürüğü kısmen bastırır. Gece biraz onun etkisiyle insanlar bir süre rahat uyur. Başka fayda beklenmemeli.
  
Astım hastalarında ya da kronik öksürük vakalarında inhaler yani solunum yoluyla içe çekilerek kullanılan ilaçlar kullanılıyor. Ancak bu ilaçların çok az miktarlarda olsa bile kortizon içermesi biraz düşündürüyor. Bu konudaki endişeleri de soruyorum hocama:

- Kortizonlu ilaçların özelliği şu: İnhaler dediğimiz ilaçlar kullanılıyor. Bu ilaçların içerdiği kortizon miktarı normal bir tablette ya da kapsülde olanının onda biri kadar. Direk akciğerlere gidiyor, dolayısıyla bronşları ve havayollarını etkiliyor. Hiçbir zaman kana karışmıyor. Onun için de kortizonun yan etkileri bu şekilde kullanım tarzında hiç söz konusu değil. Endişe yersiz, Doktorlarda endişe varsa bu onların konuyu iyi bilmediklerini gösterir. Hastaların duygularına yakın bir şeyleri paylaşma isteğinden kaynaklanıyordur. Yoksa bütün dünyada çok güvenlidir. Bir ömür boyu devamlı kullanıllanıldığı halde ciddi yan etki oluşturmayan ilaçlardır.

Kronik öksürüğün tedavisi zor değil. Tedavisinden kaçılması veya yanlış, tedavi yerine geçen, tedavi gibi seçeneklere gidilmesi yüzünden kişilerin hayatını son derece olumsuz etkilemeye devam eden bir durum. Ayrıca kronik öksürüğü olan kişiler tedaviye başlamış olsa bile sigara içmeyi de sürdürüyorsa, hangi tedaviyi verirseniz verin faydasız olacağı bir gerçek.


Yazının orjinali için:


22 Ekim 2010 Cuma

Yoort

  
 Geçen akşam Ortaköy'de gezerken gördüm.Böyle bembeyaz bir konsept, beyaz masa ve sandalyeler , çeşit çeşit yoğurtlar, mandalinalı, ahududulu, kivili.. Benim gibi Ortaköy'ü de kumpirini de seviyor , ama kalorisinden dolayı yemek istemiyorsanız alın size alternatif ( her gittiğimiz yerde birşey yemek mecburiyetimiz var ya ondan :) Hafif ve güzel bir seçim , ama çok soğuk ! Zaten sloganları da "kusura bakma dondurma" . Üstüne ekleyebileceğiniz çeşit çeşit topping ler de var ( Nedense İngilizce kullanmayı tercih etmişler ). Ama bence hiç gerek yok, tadını karıştırıyor yoğurdun. Biz günün yoğurdu mandalinalıdan almıştık, meyve tadı o kadar yoğundu ki üstündekileri aldığımıza pişman olduk. Yoğurtları aynı zamanda prebiyotikmiş ve yağsızmış.Sonuç olarak , müptelası olunacak gibi değilse de arada iyi gider :)

21 Ekim 2010 Perşembe

Gabriella Ferri


Gabriella Ferri de tesadüfen keşfettiğim şarkıcılardan biri.
İtalyan , Roma doğumlu. Kariyerine Milan'da bir gece klübünde başlamış ve daha sonra Roma'da devam etmiş. "Sempre" adlı şarkısıyla oldukça ün kazanmış.3. kattaki bir balkondan atlayarak intihar etmiş , gerçi ailesi anti depresan ilaçların etkisiyle dengesini kaybedip düşmüş olduğunu iddia etmekteymiş.

Remedios adlı şarkısı tanıdık baya : http://fizy.com/#s/16ogtm

Bu da en popüler şarkısı "Sempre" : http://fizy.com/#s/13ytml

Ama benim favorim "dove sta zaza" adlı şarkısı : http://fizy.com/#s/1m50d6

İlk başta sevmeli mi sevmemeli mi insan karar veremiyor ama bir şekilde kendini sevdiriyor şarkı. 

Gildor Roy


Geçenlerde keşfettim kendisini , Fransızca sözlü latin / country / tropik müzik yapıyor. Çok eğlenceli. Aynı zamanda oyuncuymuş, bir çok filmi ve televizyon programları var. Kanada'da yaşıyor.

En beğendim 3 şarkısını dinleteyim size : 

C'est dommage :  http://fizy.com/#s/1ovj9e


Volando:  http://fizy.com/q/gildor+roy+volando#s/1qfi49  ( bu şarkı ispanyolca )

Umarım siz de benim kadar beğenirsiniz :)


14 Ekim 2010 Perşembe

Zaz - La Fee



Çat pat Fransızcam'la yaptığım çevirilerden sonra yeni çeviriler yapmam konusunda yoğun (!) istekler geldi :) Ben de tabi ki kırmıyorum ve devam ediyorum şahane çevirilerime.Yine karşınızda ZAZ var . Kendisini , şarkılarını çook sevdim, "la fee" de en çok sevdiğim şarkılarından bir tanesi.

Dinlemek için buradan buyrun : http://fizy.com/#s/1m6656

(Videosu sadece Youtube'da oldugu için, Youtube da sevgili ülkemizde yasaklı oldugu için bu sefer böyle idare edelim.)

Sözleri de işte burada :


Moi aussi j'ai une fée chez moi / Benim de evimde bir peri var
sur les gouttières ruisselantes / damlayan olukların üstünde
je l'ai trouvée sur un toit / onu bir çatıda buldum
dans sa traine brulante / yanan kuyrugunda
c'était un matin ça sentais le café /bir sabahtı kahve kokuyordu
tout était recouvert de givre / herşey buzla kaplıydı 
elle s'était cachée sous un livre  /Bir kitabın altında saklanmıştı
et la lune finissait ivre / Ve ay sarhoş batmıştı
Moi aussi j'ai une fée chez moi / Benim de evimde bir peri var 
et sa traine est brulée / ve kuyrugu yanık
elle doit bien savoir qu'elle ne peut pas, ne pourra jamais plus voler / yapamayacagını iyi bilmesi gerek , asla ucamayacak
d'autres ont essayés avant elle / digerleri ondan önce denedi
avant toi une autre était là /senden once bir başkası oradaydı
je l'ai trouvé repliée sous ses ailes / onu kanatlarının altına kapanmışken buldum
et j'ai cru qu'elle avait froid / ve onun üşüdüğünü düşündüm
Moi aussi j'ai une fée chez moi / benim de evimde bir peri var
depuis mes étagères elle regarde en l'air / benim raflarımdan havaya bakar
la télévision en pensant que dehors c'est la guerre / televizyon dışarıda bir savaş olduğunu düşünürken
elle lit des périodiques divers / çeşitli dergileri okur
et reste à la maison / ve evde dinlenir
à la fenêtre, comptant les heures / pencerede , saatleri sayarken
à la fenêtre, comptant les heures / pencerede , saatleri sayarken
Moi aussi j'ai une fée chez moi /benim de evimde bir peri var
et lorsqu'elle prend son déjeuner / ve öğle yemegini yediğinde
elle fait un bruit avec ses ailes / kanatlarıya ses çıkarır
et je sais bien qu'elle est déréglée / ve onun ölçüsüz oldugunu biliyorum
mais je préfère l'embrasser ou la tenir entre mes doigts / ama onu öpmeyi ya da parmaklarımın arasında tutmayı tercih ediyorum
Moi aussi j'ai une fée chez moi / benim de evimde bir peri var
qui voudrait voler mais ne le peut pas / o ki ucmayı ister ama yapamaz



10 Ekim 2010 Pazar

Asmalar Artık Ağlamıyor


Geçen seneki sahaf festivalinden aldığım kitaplardan. 90'larda geçiyor.Nilay cocukluğundan beri profesör olma hayalleri kurmuş olan bir akademisyendir.Kocası Oğuz onu başka bir kadınla aldatmış sonra da terketmiştir.Nilay şimdi beraber aldıkları, döşedikleri evde kızıyla beraber yaşamaktadır.

Nilay'ın sevgilisi Ahmet ise eğitimsiz ama çalışkan bir işadamıdır.Sahip olduğu bağlantılar sayesinde çok para kazanmış, iyi yerlere gelmiştir.Evli ve iki çocuk babasıdır.Nilay'a çok aşıktır ama evini de asla ihmal etmez , çünkü o olmasa onlara yazık olacağını, bunu haketmediklerini düşünmektedir.Aynı zamanda ona göre bir insan çocuklarının annesiyle herşeyi paylaşamaz , bu yüzden bir sevgilisi olması gerekmektedir.

Ahmet'in karısı Meryem ise küçük yaşta evlendirilmiş, iyi eğitim görmemiş bir ev hanımıdır.Kocasına deliler gibi aşıktır ama onun kendisini aldattığından şüphelenmektedir, çünkü Ahmet uykuda Nilay'ın adını sayıklamıştır.Daha önce de böyle birşey olmuştur ama onun için önemli olan kocasının sonunda eve dönmesidir, bunun için büyücülere gider ama ne zaman ki Ahmet ona Nilay'ın çok güzel olduğunu söyler, daha fazla dayanamaz ve polise gider.O yıllarda zina hala suçtur .Polisle beraber Nilay'ın evini basarlar, her köşeyi ararlar,herşeyi karıştırırlar, iç çamaşırlarına kadar.

Sonrasında karakolda geçirilen saatler, daha sonra evinden ayrılmaya cesaret edemeyen ve Nilay'ı bırakan Ahmet, üzüntüsünden önce günlerce evine kapanan ve sonra ülkeyi terketme kararı alan Nilay ..

Yazar, herkesin aklından geçenleri kendi ağızlarından anlatmış, konuşma tarzından kimin konuştuğunu anlayabiliyorsunuz o bölümde, o kadar güzel yansıtabilmiş karakterlerin düşüncelerini yazıya.Konu olarak da çok değişik bir kitap,  zinanın suç olmaktan çıkarılmasının ne kadar doğru olduğunu anlıyorsunuz. Yapılan yanlış bile olsa hiçkimsenin bir başkasının yatak odasında olanı sorgulamaya hakkı yok diye isyan ediyorsunuz kitabı okurken.Değişik bir konu, değişik bir tarz arayanlara tavsiye ederim.


30 Eylül 2010 Perşembe

Borsa : Para Asla Uyumaz


 1987 yılında çekilmiş Wall Street filminin ikincisi.İlk filmde kanunsuzluk yapıp hapse giren Gordon Gekko bu filmde hapisten çıkar ve bir anda anılarını anlatmak üzere televizyondan televizyona koşmaya başlar, üniversitelerde seminerler verir.Gekko'nun hırsı yüzünden ailesini dağıttığını düşündüğü için kendisinden nefret eden kızı ise ironik bir şekilde babası gibi Wall Street borsacısı bir genç olan Jake' le mutlu bir beraberlik sürdürmektedir.

 Jake'in patronu ve yol göstericisi Louis Zabel ise şirketi battığı için intihar eder ve Jake bunun için kurt bir işadamı olan Bretton 'ı suçlar.Ondan intikam almak için de Gordon'dan yardım ister.Gordon ise bunu ancak kızıyla barışmasına yardım ederse kabul edeceğini söyler.
Daha sonra film boyunca, Gordon'un ve Jake'in Winnie'yi ikna etme çabalarını, Jake'in intikam almak için yaptıklarını izliyoruz, Jake ve Winnie 'nin evlilik yolunda ilerleyen ama yaşananlarla nedeniyle darbe alan ilişkilerine tanık oluyoruz.Henüz izlemeyenleri de düşünerek daha fazla ayrıntıya girmeyeyim, ama filmde bol bol sürprizler var. 

Son 20 dakikaya kadar gayet güzel olduğunu düşündüğüm filmin 'hadi bari mutlu son olsun' diye yazıldığını düşündüğüm sonu bence çok saçmaydı. Zaten hikayenin gidişatını duyguların  ( sadece aşk değil, aile sevgisi, hırs ,nefret ...) fazlasıyla etkilediği bir filmde,  üstüne bir de abartılmış duygusal sahneler beni çok sıktı.

Sanırım bu filme 10 üzerinden 6 veriyorum, izlenebilir, ama sinemada değil de belki evde daha ucuz yoldan.Belki ilkini izledikten sonra izlense daha güzel gelir mi bilmiyorum.
İzleyen olursa yorumlarını beklerim.


27 Eylül 2010 Pazartesi

24 Eylül Serdar Ortaç ( Sertaç ! ) Harbiye Konseri


24 Eylül akşamı, bedava biletimizin olması sebebiyle Serdar Ortaç konserine gittik Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda. ( Gerçi burada tiyatro oynanıyor mu , bu kadar büyük bir alanı bir defada dolduracak tiyatro seyircisi var mı bizde bilmiyorum ama. ) Normalde Serdar Ortaç dinlediğim bir insan değildir, ama konserde eğlendireceğini düşündüğüm için gittim ve beklediğim gibi de oldu. Hareketli müzikler, ışık oyunları, ara sıra atılan havai fişekler, konfetiler ve tabi ki Serdar'ın olmazsa olmazı seksi dansçı kızlar.

Popüler şarkıları dışında şarkıların sözlerini bilmesem de bayağı eğlendim, hatta hareketli şarkılarda oynadım ( gerçi bu beni tanıyanlar için pek sürpriz olmamıştır :)) Ama Serdar hakikaten eğlendirmeyi biliyor , bir anda sahneye davulcu çıkıyor, doğu ezgileriyle halay çekiyorlar, sonra bir başka şarkıda göbek attırıyor, sonra bir bakıyorsunuz Romen kıyafetleriyle kızlar çıkmış dans ediyor.

Benim dinlediğime en sevindiğim şarkı ise Nar Çiçeği oldu, zamanında çok daha kaliteli şarkılar yapıyormuş diye düşündüm, özellikle Poşet şarkısını 3. kez dinledikten sonra ( ! ) . Bir de Yaz Yağmuru'nu çalsalardı daha çok sevinecektim ama napalım.

Bu arada başlıktaki Sertaç'ın hikayesine gelince; gün içerisinde bir şekilde kafam karıştı ve Sertaç diye bahsettim kendisinden, adını ve soyadını birleştirerek kendimce.Fakat işin enteresan yanı bunu kimse farketmedi , kendi yanlışımı yine kendim anladım.Ben de bundan sonra kendisinden Sertaç diye bahsetmeye karar verdim , benim gibi üşengeç bir insan için birebir değil mi :)


25 Eylül 2010 Cumartesi

Joyce Jonathan - Je Ne Sais Pas




Daha önce bahsettiğim radyoda dinleyip sevdiğim bir Fransızca şarkı daha. Üşenmedim oturdum, çevirdim.Hepsi sizin için , asla bir yandan Fransızca çalışmış oluyorum gibi bir düşünceye sahip değilim ! :) Ayrıca itiraf ediyorum bu sefer daha zor oldu, yanlışımı bulan olursa düzeltirse sevinirim..


Il y a des mots qui me gênent,  / Beni rahatsız eden kelimeler var
des centaines de mots / Yüzlerce kelime
des milliers de rengaines qui ne sont jamais les mêmes / Asla aynı olmayan milyonlarca şey
Comment te dire ? / Sana nasıl söylemeli?
Je veux pas te mentir, tu m'attires / Sana yalan söylemek istemiyorum, beni etkiliyorsun
Et c'est là que se trouve le vrai fond du problème / Ve sorunun temel nedeni de burda
Ton orgueil, tes caprices, tes baisers, des délices / Gururun, kaprislerin, öpüşlerin, zevkler,
Tes désirs, des supplices, je vois vraiment pas où ça nous mène / isteklerin, işkenceler, bunun bizi nereye götürdüğünü gerçekten görmüyorum.

Alors on se raisonne , /
Sonra sağduyumuza uyuyoruz,
c'est pas la fin de notre monde / Bu dünyamızın sonu değil
Et à tort, / Ve yanlış bir şekilde
on se questionne encore une dernière fois / Kendimizi son bir kez daha sorguluyoruz

Je ne sais pas comment te dire / Sana nasıl desem bilmiyorum
J'aurais peur de tout foutre en l'air  / Herşeyi mahvetmekten korkardım
De tout détruire / Herşeyi yok etmekten
Un tas d'idées à mettre au clair  / Bir yığın düşünce aydınlandı
Depuis longtemps / Uzun zamandan beri
Mais j'ai toujours laissé derrière
mes sentiments/ Ama ben her zaman hislerimi geride bıraktım


Parfois je me dis que j'ai tort de rester si passive / Bazen kendime bu kadar pasif durduğum için yanlış yaptığımı söylüyorum
Mais d'où tu me regardes moi je te dévore /Ama bana baktığın yerde seni yiyip bitiririm
Mais c'est parfois trop dur de discerner l'amour / Ama bazen aşkı farketmek çok zordur
Mon ami, mon amant, mon amour, et bien plus encore / Arkadaşım, aşığım, aşkım, ve çok daha fazlası

Alors on se raisonne , / Sonra sağduyumuza uyuyoruz,
c'est pas la fin de notre monde / Bu dünyamızın sonu değil
Et à tort, / Ve yanlış bir şekilde
on se questionne encore une dernière fois / Kendimizi son bir kez daha sorguluyoruz

Je ne sais pas comment te dire / Sana nasıl desem bilmiyorum
J'aurais peur de tout foutre en l'air  / Herşeyi mahvetmekten korkardım
De tout détruire / Herşeyi yok etmekten
Un tas d'idées à mettre au clair  / Bir yığın düşünce aydınlandı
Depuis longtemps / Uzun zamandan beri
Mais j'ai toujours laissé derrière
mes sentiments/ Ama ben her zaman hislerimi geride bıraktım

Je te veux toi avec défauts  / Ben seni yanlışlarınla istiyorum
Et tes problèmes de fabrications / Ve üretim hatalarınla
Je te veux toi, j'veux pas un faux  / Seni istiyorum , bir taklit istemiyorum
Pas de contrefaçons / sahtelerini istemiyorum

J'vais pas te rendre pour prendre un autre / Seni bir başkası için bırakmayacağım
J'vais pas te vendre pour une ou deux fautes / Seni bir iki hata için satmayacağım
Je veux tes mots, je veux ta peau, / Senin kelimelerini istiyorum, senin tenini istiyorum
C'est jamais trop / Bu asla çok fazla değil

Je te veux plus, changé d'avis / Seni daha çok istiyorum , fikrimi değiştirdim
J'ai vu un autre un peu plus joli / Biraz daha tatlı bir başkasını gördüm
Je ne veux pas, je ne veux plus  / İstemiyorum, daha fazlasını istemiyorum
Jamais voulu / Asla istemedim
Et puis t'es qui j'te connais pas  / Ve sonra sen benim tanıdığım adam değilsin.
T'as dû rêver ce n'était pas moi / Hayal ettiğin ben değildim .
Mes confusions, tu les connais / Benim kafa karışıklıklarım , bilirsin
Laissons tomber / Unutalım gitsin

comment te dire / Sana nasıl desem 
J'aurais peur de tout foutre en l'air  / Herşeyi mahvetmekten korkardım
De tout détruire / Herşeyi yok etmekten
Un tas d'idées à mettre au clair  / Bir yığın düşünce aydınlandı
Depuis longtemps / Uzun zamandan beri
Mais j'ai toujours laissé derrière
mes sentiments/ Ama ben her zaman hislerimi geride bıraktım

Je ne sais pas comment te dire / Sana nasıl desem bilmiyorum
J'aurais peur de tout foutre en l'air  / Herşeyi mahvetmekten korkardım
De tout détruire / Herşeyi yok etmekten
Un tas d'idées à mettre au clair  / Bir yığın düşünce aydınlandı
Depuis longtemps / Uzun zamandan beri
Mais j'ai toujours laissé derrière
mes sentiments/ Ama ben her zaman hislerimi geride bıraktım




24 Eylül 2010 Cuma

Zaz - Je Veux

                  




Bir önceki yazımda bahsettiğim SNCF La Radio' yu dinlerken keşfettim ve çok sevdim bu şarkıyı.2 gündür çevir çevir dinliyorum :) İşte sözleri ve kendimce yaptığım Türkçe tercümesi ( sözlük yardımıyla şarkı bile çevirebiliyorum ! ;))




Donnez moi une suite au Ritz, je n'en veux pas ! / Bana Ritz'den bir suit ver, istemem onu !
Des bijoux de chez CHANEL, je n'en veux pas ! / Chanel'den mücevherler, istemem onu  !
Donnez moi une limousine, j'en ferais quoi ? papalapapapala / Bana bir limuzin ver , ne yapayım onu ?
Offrez moi du personnel, j'en ferais quoi ? / Bana hizmetçiler öner , ne yapayım onu ?
Un manoir a Neufchatel, ce n'est pas pour moi. / Neufchatel'da bir malikhane, bana göre değil.
Offrez moi la Tour Eiffel, j'en ferais quoi ? papalapapapala / Bana Eiffel Kulesi'ni öner, ne yapayım onu ?

Refrain: / Nakarat:
Je Veux d'l'amour, d'la joie, de la bonne humeur, / ben aşk, keyif , hoş mizaç (hoş sohbet olması daha olası gibi geliyor bana ama sözlük öyle diyor) istiyorum 

 ce n'est pas votre argent qui f'ra mon bonheur, / beni mutlu edecek sizin paranız değil
 moi j'veux crever la main sur le coeur papalapapapala / ben elim kalbimde ölmek istiyorum
 allons ensemble, découvrir ma liberté, / hadi beraber özgürlüğümü keşfedelim.
 oubliez donc tous vos clichés, / yani bütün klişelerinizi unutun
bienvenue dans ma réalité. / benim gerçekliğime hoşgeldin(iz)

J'en ai marre de vos bonnes manières, c'est trop pour moi ! / Sizin iyi davranışlarınızdan bıktım, bu bana fazla !
Moi je mange avec les mains et j'suis comme ça ! / Ben ellerimle yemek yerim ve ben böyleyim !
J'parle fort et je suis franche, excusez moi ! / Doğrudan konuşurum ve açık sözlüyüm, özür di
lerim ! 
Finie l'hypocrisie moi j'me casse de là ! / İkiyüzlülüğe bir son verin, bıktım bundan !
J'en ai marre des langues de bois ! Odunların dilinden bıktım !
Regardez moi, / Bana bakın

toute manière j'vous en veux pas et j'suis comme çaaaaaaa  / Her şekilde (sanki bu hiçbir şekilde olmalı) sizden bunu istemiyorum ve ben böyleyim
(j'suis comme çaaa) papalapapapala / Ben böyleyim

Refain x3: / Nakarat:




Je Veux d'l'amour, d'la joie, de la bonne humeur, / ben aşk, keyif , hoş mizaç istiyorum 
 ce n'est pas votre argent qui f'ra mon bonheur, / beni mutlu edecek sizin paranız değil
 moi j'veux crever la main sur le coeur papalapapapala / ben elim kalbimde ölmek istiyorum
 allons ensemble, découvrir ma liberté, / hadi beraber özgürlüğümü keşfedelim.
 oubliez donc tous vos clichés, / yani bütün klişelerinizi unutun
bienvenue dans ma réalité. / benim gerçekliğime hoşgeldin(iz)




23 Eylül 2010 Perşembe

SNCF La Radio


Geçenlerde, Kasım ayında yapacağım Fransa yolculuğu için bilet almaya çalışırken keşfettim bu radyoyu . Hızlı tren firması yolcularını bilgilendirmek amacıyla kurmuş.Fransızca ve İngilizce olmak üzere çok güzel şarkılar çalıyor ama tabi beni daha çok cezbeden kısmı Fransızca konuşmalar , böylece dinlememi (ma ecoute :)) ilerletme fırsatım oluyor, bazen arada bir iki cümle anlayıp seviniyorum kendi kendime :)



4. Beyoğlu Sahaf Festivali




Geçen sene tesadüfen keşfettiğim kitap festivali.Benim gibi bir kitap kurdu için tam bir cennet.Hem artık sadece büyüklerin kütüphanelerinde bulabileceğiniz kitaplara ulaşma fırsatı elde ediyorsunuz , hem de çok uygun fiyata güzel kitaplar alabiliyorsunuz.Burada bulabilecekleriniz sadece kitapla da sınırlı değil, eski plaklar, tapular, dergiler...Ben 4 tane kitap aldım bu sene , bunlardan bir tanesi de Fransızca bir roman.Henüz dilimi o kadar geliştirememiş olsam da geleceğe yatırım yaptım :) En azından kitabı seçerken neyle alakalı olduğu konusunda fikir yürütebilmeyi çok büyük bir başarı saydım. Festival 14 Eylül'de başlamış ve 28 Eylül'e kadar devam edecek.Taksim Gezi parkında.Mutlaka yolunuzu düşürün derim, güzel bir Pazar eğlencesi bana kalırsa..


4 Şubat 2010 Perşembe

Markafoni Davetiyesi


Markafoni'yi duymayan ve üye olmayan pek az kalmıştır ama ben yine de yazayım.Seçkin markalara birkaç gün süreyle %70 lere varan indirimler yapan bir site.Davetiyeyle üye olunabiliyor ancak.Davetiye isteyenlerin buraya tıklamaları yeterli.

18 Aralık 2009 Cuma

Kuşman Bowling Turnuvası




Kuşman Holding'in ilac firmaları arasında düzenledigi, fena halde bowlinge merak sarmamıza neden olan aktivite.Hayatında belki 1 maksimum 2 defa bowling oynamıs insanlar olarak toplandık.Salı gunu yapılacak turnuva icin pazartesi gunu antrenmana gittik :) Butun aksam oynadık,birazıcık ilerleme gosterdik.Sonra salı aksam oldu, turnuva sırasında 2. gruba kaldık yaklasık 45 dk gec baslayacaktı, millet eglenirken biz hala calısıyorduk bi kosede :)


Neyse ki turnuvada rezil olmadık en azından 500 ustu puanlarla 12 takım finale kaldı biz de 400 yaptık 200 lerde olanlar da vardı :)

Daha sonra cok sevdik biz bu isi neredeyse her hafta bir aksam is yerinden arkadaslarla bowling oynamaya gidiyoruz,baya da ilerlemeye başladım aslında triple strike bile yaptım ( 3 defa ustuste butun labutları devirdim yani :))

Neyse , profesyonellestikten sonra da kurumsal yarısmalara katılmak istiyoruz, hadi bakalım :)

10 Aralık 2009 Perşembe

Efes Pilsen Blues Festival

Bir arkadaşımın fazla davetiye var,hadi gelsene demesiyle katıldıgım etkinlik.Sürekli bir blues dinleyicisi degilimdir ama buldum mu dinlerim :) Gayet eglenceli bir aksamdı.Once ray schinnery amcam cıktı, yalnız kovboy gibi sahnede tek basına caldı, güzeldi ama bizi cok costuramadı, daha cok bir aksam yemeginde fonda calan güzel bir müzik tadında kaldı.Daha sonra terry evans ve grubu cıktı.İste onlar süperdi, tombik ve sempatik bir de bascısı vardı ki biz cok sevdik arkadaslarla.Gercekten costurdular bizi.Ve sonrasında Shemekia Copeland.Güzel bir kadın degil ve tombul.Ama harika bir sesi var ve sarkıları da cok güzel.Bize söyledigine göre su an evlenmiş olmalı, ki buna da çok şaştık o kadın evlendiyse vah bizim halimize :)

Buradan sonuc nedir peki : medya sektöründen arkadas edinmek bir gerekliliktir :)
Böylece aktivitelere beles davetiye bulabilir , orada icecekleri bedavaya getirebilirsiniz :)

Nefes - Vatan Sağolsun



Film gösterime gireli ve ben filmi izleyeli çok uzun zaman oldu ama anca yazabiliyorum.Terör sorunu hakkında ülkemizde yapılmış ilk film olması dolayısıyla cok ilgi cekti ki bence hakediyordu.Bir sınır karakolunda askerligini yapan bir avuc genc, en yakın arkadasını bir saldırıda kaybetmis ve bundan cok etkilenmis bir komutan, yazın gelmesini ölümle es deger tutan ve bundan korkan askerler, onların ruh halleri , yaşadıkları , yakınlarıyla konuşmaları, kimisinin vefasız sevgilileri tarafından terkedilmesi, çatışma ve sırasında yaşananlar, sevgilisini bakkal isteyecekmis diye uyuyamayan ve tam telefonda onunla konusacakken vurulan asker..


Cok incitici bir filmdi, biz buralarda rahat rahat uyur ve elimizdekilerden memnun olmazken, bizim icin birileri oralarda ızdırap cekiyor, uyuyamıyor, can cekisiyor, ölüyor ve sadece 45 saniyeligine kahraman oluyorlar..Gercekten cok acı..

A Christmas Carol - Yeni Yıl Şarkısı


Charles Dickens'ın aynı adlı kitabından uyarlanan animasyon film.Ebenezer Scrooge
ve Jacob Marley birbirinden cimri yaşlı adamlardır ve iş ortaklarıdır.Bir gün Marley Noel zamanı ölür.Aradan 7 yıl gecer.O öldükten sonra Scrooge yanına bir katip almıştır ama çok az maaş vermektedir ve para gitmesin diye soğukta çalıştırmaktadır adamı.Scrooge'un bir de yegeni vardır , çok iyi kalpli cömert bir adamdır.Onu Noel'in güzel bir zaman olduguna ve insanların mutlu olması gerektigine inandırmaya calısır ama Scrooge hayatta mutlu olunacak hicbirsey olmadıgına ve Noel'in aptalca bir sey olduguna inanmayı sürdürür.


O gece garip birşey olur ve Marley'in hayaleti Scrooge'a görünür.Her yanında zincirlerle bağlanmış külçeler vardır ve onları sürükleyerek biryerlere gitmek zorundadır.Scrooge'a kendinden ders almasını tembihler ve kendisine 3 hayaletin musallat olacagını söyler.Biri geçmiş Noellerin , biri şimdiki Noel'in digeri de gelecek Noellerin hayaletidir.

Marley'in söylediği gibi ilk önce geçmiş Noellerin hayaleti gelir ve Scrooge'u çocukluguna götürür.Köşesinde oturan yalnız bir cocuktur,hep dışlanmaktadır.Çocuklugunu hatırlayınca Scrooge cok duygulanır.Daha sonra gençlik günlerini,nişanlısını görür.İlk başlarda çok tatlı bir adamdır ama para onu degistirir , bu yüzden nişanlısı da onu terkeder.

Daha sonra bugünün Noel'inin hayaleti gelir.Katibinin ailesini gösterir ona.Birçok çocugu vardır,çok fakirlerdir ve bir çocugu da sakattır.Scrooge o cocuk icin cok üzülür.Katibin karısı Scrooge icin kötü şeyler söyler ama katip ona katılmaz.

O gün de bitince gelecek Noel'in hayaleti gelir ama o Azraildir.Scrooge ondan kacmak icin elinden geleni yapar ama sonunda kendini ölmeden mezarında bulur.Sonrasında uyanır ve bunun bir kabus oldugunu anlar.Cok korkmustur ve gercekleri anlamıstır.O gunden sonra çok iyiliksever,cömert ve Noel'i çok seven bir insan olur.

Konusu basit ama eğlenceli bir hikaye.Ben size bir özet geçtim filmde daha tabi ki birçok olay var.3 boyutlu izledik biz filmi , çok güzeldi.Karlar üstümüze üstümüze yagıyordu sanki..

Kısacası ben filmden cok zevk aldım, size de tavsiye edebilirim..