3 Kasım 2010 Çarşamba

Dublin - 1




Gezmeyi çok çok seven bir insan olarak bundan sonra yaptığım gezileri de sizlerle paylaşmak istedim.İlk yazmak istediğim yer ise Dublin oldu.İş vesilesiyle gittiğim ilk yurtdışı seyahatim.Dublin'de 9 gün geçirdim tek başıma , ufak bir şehir olduğu için ve yalnız olduğum için sıkıldığım anlar olmadı değil ama genel olarak çok çok güzel bir geziydi diyebilirim.





Dublin ortasından nehir geçen bir şehir, Liffey nehri şehri kuzey ve güney olarak ayırmakta.Kuzey kısmı evlerin daha yoğun olduğu bir bölge.Güney ise daha hareketli.






Kuzey tarafının en büyük caddesi O'Connell Street.Dümdüz güneye doğru inen cadde O'Connell köprüsüyle şehrin merkezi diyebileceğimiz Grafton Street'e bağlanıyor.









Henry Street ise O'Connell Street'i dik kesen, birçok dükkanı barındıran bir alışveriş cenneti.Güneye göre buradaki fiyatlar daha uygun.Bu caddenin O'Connell caddesiyle kesiştiği yerde bir de The Spire adı verilen metal bir direk var yandaki ve üstteki resimlerde de görebileceğiniz.Ne estetiği var , anlamı nedir bilemiyorum ama şehrin sakinleri arasında da çok dalga konusu olduğunu ve bir sürü isim yakıştırıldığını duydum kendisine.








Güney yönüne doğru ilerliyoruz.O'Connell köprüsünü ( ya da yaklaşık 100 mt de bir var olan herhangi bir köprüyü ) kullanarak şehrin merkezine iniyoruz.Dublin'in simgesi Trinitiy College, Belediye binası (City Hall) ,şehrin en büyük kilisesi Christ Church, Dublin kalesi, Grafton Street , şehrin eğlence merkezi Temple Bar ve tabi ki İrlandalıların gururu Guiness'in yapıldığı Brewery bu tarafta.  Bu arada tabelaların üstündeki küçük harfli yazılar İrlandaca (Irish).Her tabeladaki yazının ülkedeki %10 gibi bir populasyonun konuştuğu dildeki karşılığı mevcut.




Ve işte burası da Grafton Street. Bizim İstiklal Caddemiz gibi yalnız daha kısa.Her adım başında ya gösteri yapan birini ya bir müzisyeni ya da resim yapan bir ressamı görüyorsunuz. Yandaki adam da saatlerce bu şekilde dikildi mesela, sanki rüzgara karşı yürür gibi.Çok hareketli bir cadde, birçok dükkan var ama burası çok pahalı. Gençlerin ve turistlerin bol bol bulunduğu bir mekan yani bir anlamda Dublin'in piyasası.O soğukta ben mont, atkı, bere gezerken minnacık etekleri ve tişörtleriyle gezen birçok kız vardı.Sıcakkanlı insanlar anlayacağınız :)




Burası da Dublin'in pek meşhur üniversitesi Trinity College.Book of Kells adında kocaman bir kütüphanesi var .Ben gelmeden birkaç ay önce The Cranberries burada konser vermiş.Bunu duyunca çok üzülmüştüm çünkü grup yıllardır ayrıydı , denk gelse çok muhteşem olabilirdi kendi anavatanlarında en sevdiğim grubu dinlemek.Neyse ki sonra İstanbul'a geldiler de dünya gözüyle görmüş olduk kendilerini.






Burası da St Stephen's Green adlı kocaman bir park.Tam Grafton Street'in bitiminde, benim kaldığım otelin de tam karşısında :) Açıkçası şehrin merkezinde böyle nefes alınabilecek yemyeşil bir yeri görünce çok özenmiştim.İrlandalı babalar çocuklarını alıp burada gezmeye çıkarıyorlar. Bir yandan arkadaşlarıyla muhabbet ederken bir yandan bebek arabası sürüyorlar!






Dublin gezimiz henüz bitmedi , daha anlatacak çok şeyim var ama tek bir yazıya sığdıramayacağım sanırım.Bir sonraki yazımda şehirde yaşamı ve eğlence hayatını anlatmayı düşünüyorum.Şimdilik hoşçakalın :)  (Bu arada fotoğraflarda 2007 yazdığına bakmayın 2010 çekimdir hepsi, makinenin ayarı bozukmuş ve ben farketmemişim sadece :)

4 yorum:

ALIŞVERİŞ CİNİ dedi ki...

Green'e ben de çok özendim şimdi. Aslında İstanbul'da da var parklar şehir merkezinde ama buradaki gibi göl, nehir falan bi su lazım içlerine :)

Yunus dedi ki...

harika bir yer , gidip görmek istediğim ikinci yer...

phoibe dedi ki...

ben de çok beğenmiştim, gerçekten görmeye değer.İkinci bir yazı daha yazacağım Dublin hakkında onu da okumanı tavsiye ederim o zaman..

Yunus dedi ki...

Tamam merakla bekleyeceğim...